Ana sayfa » Kur’an-ı Kerim Sureleri » Karia Suresi
Karia Suresi, Mekke döneminde inmiştir. 11 âyettir. “Kâri’a”, vuran, çarpan, kapıyı çalan,yürekleri hoplatan şey demektir. Burada, kıyamet gününü ifade etmektedir.
İçindekiler
Karia Suresi Arapça yazılı olarak okumak için lütfen sayfayı aşağı kaydırın.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اَلْقَارِعَةُۙ١مَا الْقَارِعَةُۚ٢وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الْقَارِعَةُۜ٣يَوْمَ يَكُونُ النَّاسُ كَالْفَرَاشِ الْمَبْثُوثِۙ٤وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنْفُوشِۜ٥فَاَمَّا مَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُۙ٦فَهُوَ ف۪ي ع۪يشَةٍ رَاضِيَةٍۜ٧وَاَمَّا مَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُۙ٨فَاُمُّهُ هَاوِيَةٌۜ٩وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا هِيَهْۜ١٠نَارٌ حَامِيَةٌ١١
Karia Suresi Arapça Dinle, Karia Suresi’ni Abdulbaset Abdussamed’den Arapça dinlemek için lütfen Play ▶️ butonuna basın.
Karia Suresi Türkçe latin alfabeysiyle yüzünden okumak için lütfen sayfayı aşağı kaydırın.
Bismillahir rahmanir rahim.
Karia Suresi Türkçe Meali okumak için lütfen sayfayı aşağı kaydırın.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
Karia Suresi Türkçe Meali Dinle, Karia Suresi Prof. Dr. Hamdi DÖNDÜREN’in Türkçe Mealini, Ahmet DENİZ’den dinlemek için lütfen Play ▶️ butonuna basın.
Karia Suresi konusu, Sûrede bazı kıyamet tasvirlerine yer verilmekte, âhiret sorumluluğu bilinci aşılayan uyarılarda bulunulmaktadır.
Mushaftaki sıralamada yüz birinci, iniş sırasına göre otuzuncu sûredir. Kureyş sûresinden sonra, Kıyâmet sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Karia Suresi fazileti,
Karia Suresi, Kur’an-ı Kerim’de 600. sayfada yer alır.
Karia Suresi, 11 ayetten oluşur.
Karia Suresi, Kur’an-ı Kerim’de 30. cüzde yer alır.
Karia Suresi, Kur’an-ı Kerim’de 1 sayfa içinde yer alır.
Kur’an Yolu Tefsiri kitabından Karia Suresi Tefsiri aşağıdadır.
“Kulakları patlatan o ses” diye çevirdiğimiz kåria kelimesi sözlükte “şiddetle vurmak, çarpmak” anlamına gelen kar‘ kökünden türemiş bir isim olup kıyameti ifade eder. Arapça’da büyük felâket ve belâya da kåria denir (bk. Ra‘d 13/31). Kıyamet dehşet verici halleriyle kalplere korku saldığı ve o günde suçlular cezaya çarptırıldığı için kıyamete kåria denmiştir. Bu âyetler, gerek üslûp gerekse anlam bakımından kıyamet olayının büyüklüğünü ve şiddetini ifade ettiği gibi kıyametin ne zaman meydana geleceğinin bilinemeyeceğini de göstermektedir. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa:675
Kıyamet gününde insanların kabirlerinden kalkarak mahşer yerine gidişleri tasvir edilmektedir. İnsanlar o anda korku ve dehşet içerisinde dağınık bir halde bulunacaklarından yüce Allah onları sağa sola dağılmış kelebeklere benzetmiştir. Kabirlerinden kalkan insanlar büyük kalabalıklar oluşturacakları için de başka bir âyet-i kerîmede (Kamer 54/7) dağılıp savrulmuş çekirgelere benzetilmektedirler. O gün insanlar birbirlerini çiğnercesine hareket edip mahşerde toplanacaklardır (krş. Kehf 18/99). 5. Kıyamet gününde dağların yok olma safhalarından biri dile getirilmektedir. Başka âyetlerde anlatıldığına göre o gün dağlar parça parça olacak (Fecr 89/21), akıp giden kum yığını haline gelecek (Müzzemmil 73/14), atılmış renkli yüne dönüşecektir. Sonra da serap olacaktır (bk. Nebe’ 78/20). Bütün bu tasvirler, kıyamet gününde yerkürede meydana gelecek olan sarsıntının ne derece şiddetli olacağını gösterir. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa:675
Kıyamet gününde dağların yok olma safhalarından biri dile getirilmektedir. Başka âyetlerde anlatıldığına göre o gün dağlar parça parça olacak (Fecr 89/21), akıp giden kum yığını haline gelecek (Müzzemmil 73/14), atılmış renkli yüne dönüşecektir. Sonra da serap olacaktır (bk. Nebe’ 78/20). Bütün bu tasvirler, kıyamet gününde yerkürede meydana gelecek olan sarsıntının ne derece şiddetli olacağını gösterir Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa:676
“Tartılan ameller” diye çevirdiğimiz mevâzîn kelimesi ya “tartılan şey” anlamına gelen ve amelleri ifade eden mevzûn kelimesinin veya “terazi” anlamına gelen mîzanın çoğuludur. Meâlde birinci anlam tercih edilmiştir. İkinci anlama göre de kelime kinaye olarak yine tartılan amelleri ifade eder. Zira terazilerin ağır gelmesi, “onlarda tartılan eşyanın ağır gelmesi” demektir. “Tartılan amellerin ağır gelmesi” hayır ve iyiliklerin fazla olmasını anlatmakta ve Allah’ın rızâsının bu sayede kazanılacağını göstermektedir. 6-7. âyetler iyilikleri kötülüklerinden çok olan kimselerin nimetlerle donatılmış cennetlerde ebedî olarak mutlu ve müreffeh bir hayat süreceklerini ifade eder. Amellerin hafif olması ise kulun dünyada yaptığı iyiliklerin azlığı veya bulunmaması demektir. Bu âyet, dolaylı olarak “günahları ağır basarsa” anlamını da içermektedir. Âhiret olayları gayb âleminden olduğu için amellerin nasıl tartılacağı veya ölçüleceği hakkında söz söylemek yahut fikir yürütmek mümkün değildir. 9. âyette “kucaklayacak olan” diye çevirdiğimiz ümm kelimesi sözlükte “anne” anlamına gelir. Burada mecaz olarak “barınak” mânasında kullanılmıştır. Âyette, annenin çocuğuna kucak açıp onu bağrına basmaya can attığı gibi cehennemin de suçlulara kucak açarak onları içine almak için iştiyakla beklediğini ifade eden kinayeli bir anlatım söz konusudur (bu ve başka yorumlar için bk. İbn Âşûr, XXX, 514-515). 8-9. âyetler, böyle iyi işleri az, kötülükleri çok olan kimselerin gidecekleri yerin cehennem olduğunu göstermektedir. Tefsirlerde hâviye kelimesinin cehennemin isimlerinden biri olduğu belirtilmiş, son âyet de buna kanıt gösterilmiştir. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa:676
Mekke döneminde Kureyş sûresinden sonra nâzil olmuştur. On bir âyet olup fâsılası ة، ث، ش، هـ harfleridir. Adını ilk âyetindeki “el-kāria” kelimesinden alır. “Bir şeyi diğer bir şeye sert şekilde çarpmak” anlamındaki kar‘ kökünden türetilen kāria sözlükte “çarpan, kapıyı çalan”, mecazi olarak da “dehşetten yürekleri hoplatan” mânasına gelir. Hâkka ve gāşiye kelimeleri gibi kāria da dinî bir kavram olarak kıyamet gününün isimlerinden biri kabul edilir. Kelime bu sûrenin dışında bir âyette (el-Hâkka 69/4) “kıyamet”, bir âyette de (er-Ra‘d 13/31) “beklenmedik musibet” anlamında kullanılmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’in korkutucu mesajlar ihtiva eden âyetleri kāria kelimesinin çoğul şekliyle “kavâriu’l-Kur’ân” diye adlandırılır. Kur’an’ın yüksek fesâhat ve belâgatını yansıtan bir örnek olarak değerlendirilen Kāria sûresinin nüzûl sebebiyle ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Bundan önceki Âdiyât sûresi, “O gün rableri onların her halini bilir” meâlindeki âyetle biter; Kāria sûresinde ise bu hallerin kısa ve etkileyici bir tasviri yapılır.
Sûre kıyamet gününün dehşetine vurgu yapan âyetlerle başlar (âyet 1-3). Hz. Peygamber’e, “Sen kārianın ne olduğunu nereden bileceksin?” denilmesi, kıyamet hadisesinin şiddet ve dehşetinin bizzat yaşanmadıkça Resûlullah tarafından dahi gerçek anlamıyla idrak edilemeyeceğine işaret eder. Kāria kelimesi daha sonraki âyetlerde açıklanarak o günde insanların sağanak halinde uçuşup ateşe düşen pervaneler, böcekler, dağların ise atılmış renkli yün gibi olacağı belirtilir (âyet 4-5). Müteakip âyetlerde insanların dünya hayatındaki davranışlarına göre âhirette karşılaşacakları ceza ve elde edecekleri mükâfattan bahsedilir. Tartıları ağır gelenlerin memnun edici bir hayata kavuşacakları, tartıları hafif gelenlerin ise kızgın bir ateş uçurumuna atılacakları haber verilir (âyet 6-11). 6. âyette geçen “mevâzîn” kelimesi, Arapça’da hem “mîzân”ın (tartı aleti) hem de “mevzûn”un (tartılan şey) çoğul şeklidir. Bu âyetle ilgili yorumlarda, âhirette amellerin cisim haline getirilerek tartılacağı belirtildiği gibi mevâzîn kelimesinin mecazi anlamda kullanıldığı ve bununla insanların davranışlarına takdir edilecek ceza veya mükâfatta tam adaletin geçerli olacağının kastedildiği de belirtilmektedir. Kāria sûresinde, kıyamet gününün gerçekliği çarpıcı sahnelerle gözler önüne serilerek hem müjdeleyici hem korkutucu mesajlara yer verilmiş, öte yandan sorumluluk ilkesine vurgu yapılarak dünya hayatındaki davranışların karşılıksız kalmayacağı bildirilmiştir.
Hz. Peygamber’den, kendisini Hûd sûresi ve buna benzer sûrelerin kocalttığı şeklinde nakledilen hadisler arasında Kāria sûresinin de yer aldığı rivayet zayıf kabul edilmiştir (M. Nâsırüddin el-Elbânî, IV, 403-404). Michael Sells, Kāria sûresindeki fonetik özellikler ve sesanlam uyumu üzerine bir çalışma yapmıştır (bk. bibl.).
BİBLİYOGRAFYA:
Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ķrǾa” md.; Lisânü’l-ǾArab, “ķrǾa” md.; Zemahşerî, el-Keşşâf (Beyrut), IV, 279-280; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîĥu’l-ġayb, XXXII, 70-74; Elmalılı, Hak Dini, IX, 6024-6025; M. Nâsırüddin el-Elbânî, Silsiletü’l-eĥâdîŝi’ż-żaǾîfe ve’l-mevżûǾa, Riyad 1408/1988, IV, 403-404; M. Sells, “Sound and Meaning in Sūrat al-Qāri’a”, Arabica, XL/3 (1993), s. 403-430; Zuhûr Ahmed Azhar, “el-ĶāriǾa”, UDMİ, XVI/1, s. 23-24.
Kâmil Yaşaroğlu
Bu sayfayı sevdiklerinle paylaşarak bize destek olmak ister misin?
TwetlePaylaşPinterestRedditTumblrLinkedin