Ana sayfa » Kur’an-ı Kerim Sureleri » Kıyame Suresi
Kıyame Suresi, Mekke döneminde inmiştir. 40 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “el-Kıyâme”kelimesinden almıştır. Sûrede başlıca, öldükten sonra dirilme ve ceza, ölümsırasında insanın durumu ve kâfirlerin ahirette karşılaşacağı zorluklar konuedilmektedir
İçindekiler
Kıyame Suresi Arapça yazılı olarak okumak için lütfen sayfayı aşağı kaydırın.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
لَٓا اُقْسِمُ بِيَوْمِ الْقِيٰمَةِۙ١وَلَٓا اُقْسِمُ بِالنَّفْسِ اللَّوَّامَةِ٢اَيَحْسَبُ الْاِنْسَانُ اَلَّنْ نَجْمَعَ عِظَامَهُۜ٣بَلٰى قَادِر۪ينَ عَلٰٓى اَنْ نُسَوِّيَ بَنَانَهُ٤بَلْ يُر۪يدُ الْاِنْسَانُ لِيَفْجُرَ اَمَامَهُۚ٥يَسْـَٔلُ اَيَّانَ يَوْمُ الْقِيٰمَةِۜ٦فَاِذَا بَرِقَ الْبَصَرُۙ٧وَخَسَفَ الْقَمَرُۙ٨وَجُمِعَ الشَّمْسُ وَالْقَمَرُۙ٩يَقُولُ الْاِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ اَيْنَ الْمَفَرُّۚ١٠كَلَّا لَا وَزَرَۚ١١اِلٰى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍۨ الْمُسْتَقَرُّۜ١٢يُنَبَّؤُا الْاِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ بِمَا قَدَّمَ وَاَخَّرَۜ١٣بَلِ الْاِنْسَانُ عَلٰى نَفْسِه۪ بَص۪يرَةٌۙ١٤وَلَوْ اَلْقٰى مَعَاذ۪يرَهُۜ١٥لَا تُحَرِّكْ بِه۪ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِه۪ۜ١٦اِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْاٰنَهُۚ١٧فَاِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْاٰنَهُۚ١٨ثُمَّ اِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُۜ١٩
كَلَّا بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَۙ٢٠وَتَذَرُونَ الْاٰخِرَةَۜ٢١وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاضِرَةٌۙ٢٢اِلٰى رَبِّهَا نَاظِرَةٌۚ٢٣وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ بَاسِرَةٌۙ٢٤تَظُنُّ اَنْ يُفْعَلَ بِهَا فَاقِرَةٌۜ٢٥كَلَّٓا اِذَا بَلَغَتِ التَّرَاقِيَۙ٢٦وَق۪يلَ مَنْ۔ رَاقٍۙ٢٧وَظَنَّ اَنَّهُ الْفِرَاقُۙ٢٨وَالْتَفَّتِ السَّاقُ بِالسَّاقِۙ٢٩اِلٰى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍۨ الْمَسَاقُۜ۟٣٠فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلّٰىۙ٣١وَلٰـكِنْ كَذَّبَ وَتَوَلّٰىۙ٣٢ثُمَّ ذَهَبَ اِلٰٓى اَهْلِه۪ يَتَمَطّٰىۜ٣٣اَوْلٰى لَكَ فَاَوْلٰىۙ٣٤ثُمَّ اَوْلٰى لَكَ فَاَوْلٰىۜ٣٥اَيَحْسَبُ الْاِنْسَانُ اَنْ يُتْرَكَ سُدًىۜ٣٦اَلَمْ يَكُ نُطْفَةً مِنْ مَنِيٍّ يُمْنٰىۙ٣٧ثُمَّ كَانَ عَلَقَةً فَخَلَقَ فَسَوّٰىۙ٣٨فَجَعَلَ مِنْهُ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۜ٣٩اَلَيْسَ ذٰلِكَ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتٰى٤٠
Kıyame Suresi Arapça Dinle, Kıyame Suresi’ni Abdulbaset Abdussamed’den Arapça dinlemek için lütfen Play ▶️ butonuna basın.
Kıyame Suresi Türkçe latin alfabeysiyle yüzünden okumak için lütfen sayfayı aşağı kaydırın.
Bismillahir rahmanir rahim.
Kıyame Suresi Türkçe Meali okumak için lütfen sayfayı aşağı kaydırın.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
Kıyame Suresi Türkçe Meali Dinle, Kıyame Suresi Prof. Dr. Hamdi DÖNDÜREN’in Türkçe Mealini, Ahmet DENİZ’den dinlemek için lütfen Play ▶️ butonuna basın.
Kıyame Suresi konusu, Allah’ın insanları yeniden diriltmeye muktedir olduğunu bildiren âyetlerle başlayan sûrede ağırlıklı olarak kıyamet koparken evrende meydana gelecek olaylar, ölmek üzere olan insanın halleri, öldükten sonra dirilme ve hesap konuları ile inkârcıların âhirette karşılaşacağı zorluklar, mutlu ve mutsuz insanların halleri ele alınmaktadır. Sûrede ayrıca vahiy esnasında Hz. Peygamber’in Cebrâil’den aldığı vahyi hâfızasına yerleştirmek için gösterdiği gayret, Allah Teâlâ’nın bu konudaki uyarıları ve âhiretin varlığını ispatlayan deliller üzerinde durulmuştur.
Mushaftaki sıralamada yetmiş beşinci, iniş sırasına göre otuz birinci sûredir. Karia sûresinden sonra, Hümeze sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Kıyame Suresi fazileti,
Kıyame Suresi, Kur’an-ı Kerim’de 576. sayfada başlar, 577. sayfada biter.
Kıyame Suresi, 40 ayetten oluşur.
Kıyame Suresi, Kur’an-ı Kerim’de 29. cüzde yer alır.
Kıyame Suresi, Kur’an-ı Kerim’de toplam 2 sayfa içinde yer alır.
Kur’an Yolu Tefsiri kitabından Kıyame Suresi Tefsiri aşağıdadır.
Yüce Allah’ın Kur’an’da herhangi bir konuyu yemin ederek zikretmesi o konunun ve kendisine yemin edilen şeyin önemine işaret eder. Burada da korkunç manzaralarla dolu kıyamet gününe ve kendini kınayan, sorgulayan nefse dikkat çekilmiştir.Kur’ân-ı Kerîm’de kıyametin geleceğinden kuşku duyulmaması gerektiğini belirten ve kıyametle ilgili durumları açıklayan pek çok âyet vardır. Müslüman için önemli olan kıyametin ne zaman kopacağını, dolayısıyla âhiret hayatının ne zaman başlayacağını bilmek değil, onun kopmasıyla başlayacak olan ebedî hayata inanmak ve ona gerektiği şekilde hazırlanmaktır. İslâm inancına göre sûra ilk üflendiğinde bütün canlılar ölecek; kabir hayatı veya berzah denilen ve ölümle kıyametin kopması arasındaki dönemi kapsayan sürecin dolması ve kıyametin kopmasından bir süre sonra sûra ikinci defa üflenince, insanlar yeniden diriltilerek yattıkları yerlerden kalkıp mahşerde toplanacaklardır. Arkasından hesaba çekilip yargılanma, amel defterlerinin ortaya konması, mîzan yani iyilik ve kötülüklerin tartılması, değerlendirilmesi gibi âhiret halleri denilen aşamalar gerçekleştikten sonra cennetlikler ve cehennemlikler belli olacak, sırat köprüsünden geçebilenler cennete kavuşurken geçemeyenler cehennemi boylayacaklardır.Sözlükte nefs (nefis), “bir şeyin kendisi ve hakikati, benlik, can, ruh, kalp, insandaki mânevî güç, kan” gibi anlamlara gelmektedir, Kur’ân-ı Kerîm’de nefis, insanı, insanın ruhî-mânevî varlığını, kişiliğini ifade eder (meselâ bk. Bakara 2/233; Âl-i İmrân 3/25, 30; En‘âm 6/70, 151). İslâm kaynaklarında nefis iki değişik anlamda kullanılmıştır: 1. Nefis, insandaki istekler, arzular, güdüler, dürtüler ve duygular bütünüdür. Uygun eğitim almamış insanda ortaya çıkan kötü huy ve özellikler buradan kaynaklanır. 2. İnsanın hakikati ve kendisi. Gazzâlî, bu anlamda nefsin kalp, ruh ve akılla eş anlamlı olduğunu belirtir (İhyâ, III, 3-5).İnsan nefsi iki temel özelliğe sahiptir: a) Nefis dinamiktir, kendi kendisini dengeleyici bir sistemdir ve onda zıt eğilimlerin meydana getirdiği psikolojik bir gerginlik ortamı vardır. Bu gerginlikler davranışlarda güdüleyici bir sistem olarak rol oynarlar. Kur’an’da muhtelif âyetlerde nefsin bu özelliğine işaret edilmektedir (meselâ bk. Şems 91/7-10; Tîn 95/4). b) Nefiste gelişme ve olgunlaşma gücü vardır. İlkel haliyle nefis, içgüdüsel isteklerin baskın olduğu, dolayısıyla ahlâkî ölçülere uyum sağlamakta zorlandığı için kötülüğe yatkındır. Bu özellikteki nefis derecesine nefs-i emmâre denilir (nefis hakkında bk. Nisâ 4/1; Hayati Hökelekli,“Nefis”, İFAV Ans., III, 464-466). Mutasavvıflar, nefsin mertebelerini ve nefsin hallerini şu şekilde açıklamışlardır: 1. Nefs-i emmâre: Şeytana uyarak şehevî isteklerin yerine getirilmesini emreden ve kalbi süflî yönlere çeken kuvvet demektir. 2. Nefs-i levvâme: Şehevî arzulara karşı mücadele eden ve işlediği günahlardan dolayı üzülüp kendini kınayan, yargılayan ve kendisini düzeltmeye çalışan nefis basamağıdır. 3. Nefs-i mülheme: İlham ve keşfe mazhar, hayır ve şerri idrak edebilme melekesine sahip olan ve şehevî isteklere karşı direnen nefistir. 4. Nefs-i mutmainne: İman nuruyla tam aydınlanmış, kötü sıfatlardan kurtulup yüce ahlâk ile bezenmiş olan nefistir. Bu dereceye ulaşan nefsin çatışmaları yatışmış, sıkıntı ve gerilimleri son bulmuştur. Bu nefis hem Allah ile hem kullarla hem de kendisiyle barışık olduğu için huzur ve tatmin içerisindedir. 5. Nefs-i zekiye: Nefsi kirletecek inkâr, cehalet, kötü hisler, yanlış inançlar ve kötü huylardan temizlenmiş; iman, ilim, irfan, iyi hisler, güzel huy ve ilâhî ahlâk gibi takva özellikleriyle terbiye edilip ilâhî tecellilere mazhar olan nefis demektir. 6. Nefs-i râziye: Kendisi ve başkaları hakkında –hayır veya şer olarak– tecelli eden ilâhî hükümlere tereddütsüz rıza gösterip teslim olan nefsin makamıdır. 7. Nefs-i marziyye: Allah ile kul arasında rızanın müşterek bir vasıf olduğu, kulun Allah’tan, Allah’ın da kuldan razı olduğu makamdır. 8. Nefs-i kâmile: Kişinin marifet sıfatlarını kazanarak irşad mevkiine yükseldiği makamdır. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 504-505
Kur’an’da çeşitli vesilelerle bildirildiğine göre putperest Araplar, insanların öldükten ve bedenleri çürüyüp toprak haline geldikten sonra yeniden diriltilmesini imkânsız görüyor, Hz. Peygamber’e bunun nasıl olacağını soruyorlardı; fakat aslında gayeleri gerçeği öğrenmek değil, alay ve inkâr etmek olduğu için aldıkları cevaplar üzerinde düşünmüyor, söylenene inanmıyorlardı. Âyetler hem onların bu tutumunu kınamakta hem de ölümden sonra dirilmenin gerçekleşeceğini kesin ve ince bir üslûpla ifade etmektedir.Âyet metnindeki tesviye kavramı, “yaratılış sürecinde insana bedensel özelliklerinin tam olarak verilmesi” anlamında başka âyetlerde de geçmektedir (bk. İnfitâr 82/7; A‘lâ 87/2). Bu kullanım dikkate alındığında konumuz olan âyette tesviye kavramının, parmak kemiklerinin bir araya getirilmesi yanında parmaklara bütün özelliklerinin yeniden eksiksiz verileceğini de ifade ettiği düşünülebilir. Bilindiği gibi her bir insanın avuç içinde ve parmak uçlarında bulunan çizgiler, onun bir tür kişilik şifresi olup başka hiçbir insanda bulunmayan, yalnız ona ait olan bir kompozisyonda yaratılmıştır. Muhtemelen âyette yeniden yaratılmanın bu inceliğine de işaret etmek için özellikle parmakların yaratılışı zikredilmiştir. Ayrıca âyette, edebî bir sanat olarak parmaklar zikredilmiş, fakat bedenin tamamı kastedilmiştir. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 505-506
“Günah” diye çevirdiğimiz fücûr kelimesinin “haktan sapma” anlamına geldiğini, bu sapmanın sözle de eylemle de olabileceğini belirten Şevkânî, âyetle ilgili açıklamaları gayet özlü olarak şöyle açıklar: İnsanoğlu bugünüyle yarınıyla her zaman günah işlemeyi öne alır; günahı peşin işler, tövbeyi tehir eder. İbnü’l-Enbârî’nin yorumuna göre insan, yaşadığı sürece hep günah işlemek ister, işlediği günahtan dönmek, günahkârlığı terketmek gibi bir niyet taşımaz. Mücâhid, Hasan-ı Basrî, İkrime, Süddî ve Saîd b. Cübeyr de âyeti şöyle açıklamışlardır: “İnsan ölünceye kadar hep tövbe edeceğini söyler durur; sonuçta en kötü hallerini yaşarken ölüm onu yakalar.” Dahhâk’e göre insanın bu haline “emel” denir; yani o, “Daha yaşayacağım, dünyadan nasibimi alacağım” der, ölümü hiç hatırına getirmez (bk. V, 388).Âyetteki fücûr kelimesine “inkâr” anlamı verenler de olmuştur. Buna göre âyetin mânası şöyledir: “Fakat insan önündekini (kıyameti) inkâr etmek istiyor.” Devamındaki âyette kıyamet gününün ne zaman geleceğine dair sorulan sorunun bu mânayı desteklediği düşünülebilir. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 506
6. ayette inkârcılar “Kıyamet günü ne zamanmış?” şeklindeki sorularında ciddi olmadıkları için verilen cevapta kıyamet gününün zamanına ilişkin açıklama yapmak yerine oldukça kısa fakat son derece edebî ve etkileyici ifadelerle o gün meydana gelecek olaylar anlatılarak muhatapların uyarılması amaçlanmıştır. Çünkü insan için hayatî önem taşıyan şey, kıyametin ne zaman kopacağını bilmek değil, onun kopmasıyla başına nelerin gelebileceğini iyice anlayıp ebedî hayata gerektiği şekilde hazırlanmaktır. 7. âyette geçen “göz dehşetle açıldığı” şeklindeki ifade mecazî bir anlatım olup ansızın meydana gelecek olan kıyamet gününün şiddetinden dolayı insanın içine düşeceği şaşkınlık, korku, dehşet gibi psikolojik hallere işaret eder (Şevkânî, V, 388).Müfessirler kıyamet sırasında ayın tutulması olayını, normal zamandaki ay tutulmasının da ötesinde, “ayın ışığının veya kendisinin tamamen yok olması” (Râzî, XXX, 220; Zemahşerî, IV, 191) yahut “ayın parlaklığını kaybedip sönükleşmesi, ışığın cılızlaşması” şeklinde tefsir etmişlerdir (Elmalılı, VIII, 5477). “Güneşle ayın birleştirilmesini, “her ikisinin de ışığının giderilmesi” veya “güneş kursu ile ay kursunun birleşerek tek kütle haline gelmesi, bir araya getirilmesi” şeklinde yorumlamışlar ve “güneş dürüldüğü zaman” (Tekvîr, 81/1) meâlindeki âyeti de buna delil getirmişlerdir. Bu dehşet verici manzaralar karşısında insanın kaçacak yer aramasının sebebi ya Allah’ın huzuruna çıkmaktan utanması veya cehennemde yanmaktan korkmasıdır (Şevkânî, V, 389). Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 507
Yüce Allah Hz. Peygamber’in şahsında insanlığa hitap ederek kıyamet koptuğu gün artık Allah’ın huzurundan başka kaçıp sığınılacak, varıp durulacak bir yerin bulunmadığını haber vermektedir. O gün herkes Allah’ın huzurunda toplanacak ve dünyada yapıp ettikleri ve yapması gerektiği halde yapmadıkları iyi ve kötü ne varsa hepsi ona haber verilecektir. Bununla birlikte insan görünüşte cezadan kurtulmak için çeşitli mazeretler ileri sürse de 15. âyetin bildirdiğine göre, gerçekte kendisi hakkında yine kendisi tanıklık edecek, gerçeği gizlemesi mümkün olmayacaktır. İsrâ sûresinin 14. âyetinde de bazı müfessirler, insanın kendisi hakkında tanıklık etmesini, organlarının şahitlik yapması (bk. Nûr 24/24; Yâsîn 36/65) olarak açıklamışlardır. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 507
Hz. Peygamber, gelen vahyi hemen hâfızasına yerleştirmek için tamamlanmasını beklemeden diliyle tekrarlıyordu. Allah Teâlâ bu âyetleri indirerek ona vahiy geldiğinde nasıl davranması gerektiğini öğretmiştir (bk. Taberî, XXIX, 116-119; Buhârî, “Tefsîr”, Sûre, 75, 2). Bu âyetlerde yüce Allah üç şeyi kendi üzerine aldığını bildirmiştir: 1. Vahyi hafızalarda ve yazılı olarak toplayıp Resûlullah’ın unutmamasını sağlamak (bu hususta ayrıca bk. A‘lâ 87/6); 2. Vahyi Hz. Peygamber’in okumasını sağlamak; 3. Vahyi açıklamak. Ayrıca 19. âyette vahiy kendisine okunduğunda Hz. Peygamber’in susarak onu dinlemesi emredilmiş, o da böyle yapmıştır (Buhârî, “Tefsîr”, 75; Müslim, “Salât”, 148). Allah Teâlâ “biz onu okuduğumuz zaman” buyurarak okuma fiilini kendisine isnat etmiştir; başka âyetlerde onu vahiy meleğinin (Cebrâil) Hz. Peygamber’in kalbine indirdiği bildirilmektedir (meselâ bk. Bakara 2/97; Nahl 16/102; Şuarâ 26/193). Bu âyetler arasında çelişki yoktur. İlâhî vahyin Cebrâil aracılığı ile Hz. Peygamber’in zihnine yerleştirilmesi de bir okumadır (vahyin geliş şekilleri hakkında bilgi için bk. “Tefsire Giriş” bölümü, “I. Kur’ân-ı Kerîm A) Tanımı ve özellikleri, 2. Vahiy” başlığı). Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 509
Hz. Peygamber’in vahyi alışıyla ilgili özel olarak kendisine hitap eden ara cümlelerden sonra bu âyetlerde insanlığa yönelik genel bir hitapla tekrar başa dönülerek müşriklerin öldükten sonra dirilme olmayacağına dair iddiaları reddedilmekte, bu konuda geçerli mazeretlerinin bulunmadığı, fakat dünya zevk ve lezzetlerine düşkünlüklerinden dolayı âhiret hayatını reddettikleri ve bu sebeple kınandıkları anlaşılmaktadır. İnsanların kınanmasının sebebi dünya nimetlerini sevmeleri değil, bu yüzden âhireti terketmeleridir. Çünkü dünya nimetleri insanlar için yaratılmıştır (krş. A‘râf 7/31-33).22. âyette geçen “o gün”den maksat kıyamet günüdür. İnsanların kaçacak yer aradığı o günde dünyada iman edip iyi işler yapanların gönülleri sevinçli, mutlu, yüzleri ise güzel ve aydınlık olacaktır. 23. âyette “Rablerine bakarak mutlulukla parıldayacaktır” diye çevirdiğimiz cümleyi Ehl-i sünnet kelâmcıları “Müminler âhirette Allah’a bakarlar, O’nu görürler” şeklinde anlamışlardır. Nitekim Hz. Peygamber’in de ashabına, dolunayı gördükleri gibi Allah’ı göreceklerini haber verdiği rivayet edilmiştir (Buhârî, “Tevhîd”, 24). Tenzih ilkesinden hareket eden Mu‘tezile kelâmcıları ise Allah’ın dünyada da âhirette de görülemeyeceğini savunmuşlardır. Onlar “Rablerine bakarak mutlulukla parıldayacaktır” meâlindeki cümleyi, –âyette geçen “nâzıra” kelimesinin kökünde “bekleme” anlamının da bulunmasından dolayı– “Rablerinin sevabını beklerler, ümit ederler” şeklinde tevil etmişlerdir (bk. Zemahşerî, IV, 192; Râzî, XXX, 226-229). Ancak bize göre Mu‘tezile’nin bu husustaki kaygısı ve Ehl-i sünnet’e eleştirileri yersizdir; ayrıca ilgili âyete getirdikleri tevil de dil ve yorum kurallarına aykırıdır. Âyette müminlerin cennette Allah’ı görecekleri açıkça ifade edilmektedir; bu görmenin mahiyeti ise –Ehl-i sünnet âlimlerinin belirttikleri gibi– bizim bilgi ve kavrama imkânlarımızı aşmaktadır. Kısacası müminler, cennette Allah’ı “nicelik ve nitelik ölçülerinin dışında” (bilâ kemmin velâ keyfin) görecekler ve bu görme bütün cennet nimetlerini gölgede bırakacak derecede yüce bir mutluluk verecektir (Ayrıca bk. A‘râf 7/143).Dünyada gerçekleri inkâr eden ve kötü işler yapan kâfirlerin ise yüzleri sararıp solacaktır, gönülleri mutsuz olacaktır. Çünkü büyük bir korku içinde “belleri kıracak” şeklinde nitelenen musibetin gelmesini beklemektedirler (Şevkânî, V, 391). 25. âyette “bel kemiklerini kıran” diye çevirdiğimiz fâkıra kelimesi bel kemiğini kırıp omuriliğe isabet eden, yani belleri kırıp parçalayan darbe, mecazi anlamda büyük musibet ve felâketler için kullanılmıştır (Elmalılı, VIII, 5483). Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 509-510
Can boğaza gelip de hasta ölüme yüz tuttuğunda çevresindekiler, “Bunu ölümden kurtaracak bir şifacı yok mu?” diye sorarak son bir çarenin bulunup bulunmadığını araştırırlar. Bir yoruma göre de ölüm meleği, “Bunun ruhunu rahmet melekleri mi yoksa azap melekleri mi götürecektir?” diye sorarlar. Bu telâş arasında ölmek üzere olan kişi artık yakınlarından ve dünya hayatından ayrılma zamanının geldiğini anlar; ecel geldiğinde can çıkıp gider. “Bacaklar birbirine dolaşır” ifadesi, “Artık ölen kişinin dünyadan ilgisi kesilmiş, âhiret hayatına, ilâhî huzura yönelmiştir” şeklinde açıklanmıştır. Bundan sonra kendi iradesiyle hareket etme imkânı yoktur. Allah katında durumu dünyada yaptıklarına göre değerlendirilir; müminlerden ise cennete, inkârcılardan ise cehenneme gönderilir. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 510
Özellikle Allah’ın, kendi varlık ve birliği ile kıyamet ve âhiretin kesinliği hakkında bunca açıklamalar yapmasına, kanıtlar ortaya koymasına, ayrıca inkâr edenleri ne büyük azabın ve acıların beklediğini haber vermesine rağmen hâlâ gerçeği kabul etmemekte, Kur’an’ı ve peygamberi tasdik etmemekte direnen, Allah’a kulluğunu arzetmekten kaçınan inkârcı tutum eleştirilmekte, kurtarıcı ilâhî hakikatleri ısrarla reddeden bu nasipsizlerin daha da kabalaşan, küstahlaşan davranışlarından ibretlik örnekler verilmektedir. O inkârcı tip, vahyi onaylamaya, Allah’a kulluk etmeye yanaşmaz; hakkı, hak davetçisini inatla yalanlamaya kalkışır; ilgi gösterip kulağını ve zihnini söylenenlere açacağı, insafla değerlendireceği yerde, kör bir taassupla gerçeğe sırtını döner, kulağını tıkar, kalbini kilitler. Sûre bu inkârcılara, kendi türünün yaratılış sürecini ve bu muhteşem olayı gerçekleştiren yüce gücü hatırlattıktan sonra bir soru ifadesiyle, bu gücün ölüleri de dirilteceğini bildiren uyarı âyetiyle sona ermektedir. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 511-512
Mekke döneminde Kāria sûresinden sonra nâzil olmuştur. Adını ilk âyette geçen ve ölümden sonra dirilmeyi ifade eden kıyâme (kalkma, kalkış günü) kelimesinden almıştır. Kırk âyet olup fâsılası ا، ة، ر، ق، هـ ، ي harfleridir.
Müşriklerden Adî b. Rebîa’nın bir gün Hz. Peygamber’e gelerek kıyametten bahsetmesini istemesi, onun anlattıklarını dinledikten sonra da gözleriyle görse bile inanmayacağını, zira çürümüş kemiklerin toplanıp yeniden bir beden oluşturmasının imkânsız olduğunu söylemesi üzerine sûrenin ilk bölümlerinin indiği çeşitli kaynaklarda belirtiliyorsa da (meselâ bk. Vâhidî, s. 448) kıyamet gibi Kur’an’ın getirdiği temel inanç esaslarından biriyle ilgili olarak inananların inancını pekiştirmek, inanmayanları da imana davet etmek üzere nâzil olduğunda şüphe yoktur.
Vahyin okunması ve muhafazasıyla ilgili bir ara bahis dışında konusu ölümün ardından dirilme olan sûrenin muhtevasını dört bölümde ele almak mümkündür. Birinci bölümde (âyet 1-15), kıyamet gününe ve kendini kınayan nefse yemin edildikten sonra kemiklerin toplanmayacağını sanan insanlara karşı Allah’ın parmak uçlarını bile bir araya getirmeye kādir olduğu belirtilir ve o gün fizikî âlemde meydana gelecek bazı değişikliklerle insanların yaşayacağı şaşkınlıklara temas edilir. Müfessirler kendini kınayan nefisle (nefs-i levvâme), kıyamet gününde derin pişmanlık duyacak olan inkârcıların yanı sıra daha fazla sevap işlememiş olduklarından yakınacak müminlere de işaret edildiğini söylemişlerdir. Mutasavvıflar ise “yaptığı kötülüklerden pişmanlık duyup kendini kınayan nefis” olarak tanımladıkları nefs-i levvâmeyi nefs-i emmârenin üstünde, nefs-i mutmainnenin altında bir ara makam olarak görmüşlerdir (Âlûsî, XXIX, 136-137). Sûrenin 4. âyetinde parmak uçlarının düzeltileceğine dair ifade, insanların parmak uçlarının birbirinden farklı olduğu tesbitine dayanan ve suçluların bulunmasında yaygın biçimde kullanılan daktiloskopiye işaret olarak da açıklanmıştır (Kırca, s. 328-329).
Sûrenin bütünü içinde farklı bir konuya temas eden ikinci bölüm (âyet 16-19), Hz. Peygamber’in kendisine vahiy geldikten sonra onu nasıl okuyacağını anlatan bir açıklamayı içerir. Resûlullah, gelen vahyi unutabileceği korkusuyla Cebrâil’in okuduklarını sonunu beklemeden aceleyle tekrar ediyordu. Bu âyetlerde vahyin toplanıp korunması, doğru olarak okunması ve açıklanmasının ilâhî güvence altında bulunduğu bildirilerek Hz. Peygamber’in kaygılanmasına gerek olmadığı bildirilmiştir. Nitekim Resûl-i Ekrem’in bundan sonra böyle bir telâşa kapılmadığı kaydedilmiştir (meselâ bk. Buhârî, “Tefsîrü’l-Ķurǿân”, 75; Müslim, “Śalât”, 148; Tirmizî, “Tefsîrü’l-Ķurǿân”, 72; Taberî, XXIX, 116-119).
Üçüncü bölümde (âyet 20-30), insanların dünya hayatına kapılıp âhirete yönelik işleri terketmeleri kınandıktan sonra o gün müminlerin parlayan yüzle rablerine bakacakları, inanmayanların ise başlarına geleceklerin farkına vararak korkularının yüzlerine yansıyacağı bildirilir. Ehl-i sünnet âlimleri, 23. âyetteki “rablerine bakarlar” ifadesinin müminlerin âhirette Allah’ı göreceklerine açık bir delil teşkil ettiğini belirtirken tenzih anlayışlarının bir gereği olarak Allah’ı görmenin mümkün olmadığını savunan Mu‘tezile ulemâsı bu âyeti “Rablerinin rızâsını beklerler” (Zemahşerî, IV, 192) şeklinde te’vil etmiştir (bk. RÜ’YETULLAH).
Sûrenin dördüncü bölümünde (âyet 31-40) azaba uğrayacak kimselerin Hz. Peygamber’in getirdiklerini yalanlama, namaz kılmama, çalımla yürüme gibi yanlış tutumlarına temas edilir. Başı boş bırakılmadığı vurgulanan insanın yaratılışındaki bazı safhalar anlatılarak onu bu aşamalardan geçiren yaratıcının ölümden sonra da yaratmaya kādir olduğu belirtilir.
Kıyâme sûresinde İslâm’ın ulûhiyyet, nübüvvet ve âhiret gibi temel iman konuları üzerinde durulmuş; Allah’ın kudret ve yaratıcılığından söz edilerek ulûhiyyete, vahyin Allah’ın koruması altında bulunduğu belirtilerek nübüvvete ve özellikle kıyametten bahsedilerek âhirete dair önemli bilgiler verilmiştir. Âyetler kıyametin mutlaka kopacağını, insanın rabbinin divanına götürülüp yargılanacağını, suçluların özür dilemesinin fayda vermeyeceğini ifade ederek insanları uyarmaktadır. İnsanların parmak uçlarının bile düzeltileceğini belirten âyet, ölümün ardından dirilmenin hem ruhanî hem cismanî olarak gerçekleşeceğine delil teşkil eder. Sûrede ölümden sonra dirilme sadece bir iman esası şeklinde ortaya konmamakta, yaratılıştaki çeşitli merhalelere dikkat çekilerek düşünen ve gözlemleyen insanın bu inancını aklî temeller üzerine oturtması gerektiği de vurgulanmaktadır.
Bazı tefsirlerde (meselâ bk. a.g.e., IV, 193), “Kim Kıyâme sûresini okursa kıyamet gününde ben ve Cebrâil onun mümin olduğuna şahitlik ederiz” anlamında bir hadis rivayet edilirse de bu hadis güvenilir kaynaklarda yer almamaktadır.
BİBLİYOGRAFYA:
Buhârî, “Tefsîrü’l-Ķurǿân”, 75; Müslim, “Śalât”, 148; Tirmizî, “Tefsîrü’l-Ķurǿân”, 72; Taberî, CâmiǾu’l-beyân (Bulak), XXIX, 116-119; Vâhidî, Esbâbü’n-nüzûl (nşr. İsâm b. Abdülmuhsin el-Humeydân), Beyrut 1411/1991, s. 448; Zemahşerî, el-Keşşâf (Beyrut), IV, 189-193; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîĥu’l-ġayb, XXX, 214-234; İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ķurǿân, Kahire, ts. (Dâru ihyâi’l-kütübi’l-Arabiyye), IV, 447-452; Süyûtî, ed-Dürrü’l-menŝûr, Beyrut 1403/1983, VIII, 342-364; Âlûsî, Rûĥu’l-meǾânî, XXIX, 135-150; Elmalılı, Hak Dini, VIII, 5470-5487; Süleyman Ateş, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, İstanbul 1991, X, 169-236; M. İzzet Derveze, et-Tefsîrü’l-hadîs: Nüzul Sırasına Göre Kur’ân Tefsiri (trc. Şaban Karataş v.dğr.), İstanbul 1997, I, 299-310; Celal Kırca, Kur’ân ve Fen Bilimleri, İstanbul 1997, s. 328-329.
İlyas Üzüm
Bu sayfayı sevdiklerinle paylaşarak bize destek olmak ister misin?
TwetlePaylaşPinterestRedditTumblrLinkedin