Ana sayfa » Kur’an-ı Kerim Sureleri » Leyl Suresi
Leyl Suresi, Mekke döneminde inmiştir. 21 âyettir. Leyl, gece demektir
İçindekiler
Leyl Suresi Arapça yazılı olarak okumak için lütfen sayfayı aşağı kaydırın.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَالَّيْلِ اِذَا يَغْشٰىۙ١وَالنَّهَارِ اِذَا تَجَلّٰىۙ٢وَمَا خَلَقَ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۙ٣اِنَّ سَعْيَكُمْ لَشَتّٰىۜ٤فَاَمَّا مَنْ اَعْطٰى وَاتَّقٰىۙ٥وَصَدَّقَ بِالْحُسْنٰىۙ٦فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرٰىۜ٧وَاَمَّا مَنْ بَخِلَ وَاسْتَغْنٰىۙ٨وَكَذَّبَ بِالْحُسْنٰىۙ٩فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرٰىۜ١٠وَمَا يُغْن۪ي عَنْهُ مَالُـهُٓ اِذَا تَرَدّٰىۜ١١اِنَّ عَلَيْنَا لَلْهُدٰىۘ١٢وَاِنَّ لَنَا لَلْاٰخِرَةَ وَالْاُو۫لٰى١٣فَاَنْذَرْتُكُمْ نَاراً تَلَظّٰىۚ١٤لَا يَصْلٰيهَٓا اِلَّا الْاَشْقٰىۙ١٥اَلَّذ۪ي كَذَّبَ وَتَوَلّٰىۜ١٦وَسَيُجَنَّبُهَا الْاَتْقٰىۙ١٧اَلَّذ۪ي يُؤْت۪ي مَالَهُ يَتَزَكّٰىۚ١٨وَمَا لِاَحَدٍ عِنْدَهُ مِنْ نِعْمَةٍ تُجْزٰىۙ١٩اِلَّا ابْتِغَٓاءَ وَجْهِ رَبِّهِ الْاَعْلٰىۚ٢٠وَلَسَوْفَ يَرْضٰى٢١
Leyl Suresi Arapça Dinle, Leyl Suresi’ni Abdulbaset Abdussamed’den Arapça dinlemek için lütfen Play ▶️ butonuna basın.
Leyl Suresi Türkçe latin alfabeysiyle yüzünden okumak için lütfen sayfayı aşağı kaydırın.
Bismillahir rahmanir rahim.
Leyl Suresi Türkçe Meali okumak için lütfen sayfayı aşağı kaydırın.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
Leyl Suresi Türkçe Meali Dinle, Leyl Suresi Prof. Dr. Hamdi DÖNDÜREN’in Türkçe Mealini, Ahmet DENİZ’den dinlemek için lütfen Play ▶️ butonuna basın.
Leyl Suresi konusu, Sûrede insanoğlunun iki zıt huyundan, cömertlik ve cimrilikten bahsedilir; imanla cömertlik ve imansızlıkla cimrilik arasındaki ilişkiye dikkat çekilir.
Mushaftaki sıralamada doksan ikinci, iniş sırasına göre dokuzuncu sûredir. A‘lâ sûresinden sonra, Fecr sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Leyl Suresi fazileti,
Leyl Suresi, Kur’an-ı Kerim’de 595. sayfada yer alır.
Leyl Suresi, 21 ayetten oluşur.
Leyl Suresi, Kur’an-ı Kerim’de 30. cüzde yer alır.
Leyl Suresi, Kur’an-ı Kerim’de 1 sayfa içinde yer alır.
Kur’an Yolu Tefsiri kitabından Leyl Suresi Tefsiri aşağıdadır.
Bu yeminler, üzerine yemin edilen varlıkların değerini, onları yaratan gücün büyüklüğünü göstermekte; ayrıca gelecek konunun önemine dikkat çekmektedir. Allah Teâlâ, 3. âyetteki yeminle ilim ve kudretinin sonsuzluğuna ve sanatının üstünlüğüne işaret etmiştir. Zira aynı maddeden yaratılmış olan erkek ve dişi arasındaki cinsiyet farkının şuursuz tabiat tarafından bir tesadüf eseri olarak meydana getirilmesi ihtimal dışıdır. 4. âyette, insanların çabalarının, yaptıkları işlerin türleri, nitelikleri ve amaçları bakımından başka başka olduğu belirtilerek sonucu etkileyecek asıl farklılığın cinsiyete değil davranışların mahiyetine bağlı olduğu ima edilmiş; sonraki âyetlerde ise bu çeşitli işlerin yararlı ve zararlı olanları tanıtılmıştır. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa:633
Bu sûrenin indiği Mekke’de insanlar arasında büyük bir gelir farkı bulunuyor; varlıklı putperest Araplar yoksullar karşısında inanılmaz derecede bencil, duyarsız, umursamaz davranıyor; hatta dönemin canlı şahidi olan Kur’ân-ı Kerîm’in bildirdiğine göre zengin putperestler, “Dilese Allah’ın doyuracağı kimseleri biz mi besleyeceğiz!” diyecek kadar küstahlaşıyor (bk. Yâsîn 36/47), birbirlerine cimriliği öğütleyecek kadar insafsızlıkta ileri gidiyorlardı (bk. Nisâ 4/37; Hadîd 57/24). Bu sebeple Mekke döneminde inen âyetlerin Allah’ın birliği inancının yerleştirilmesinden sonra en büyük hedefi insanların kalplerini yoksul ve himayesizlere karşı bencillik, sevgisizlik ve cimrilikten arındırmak; dertlerin de nimetlerin de paylaşılabildiği bir toplumsal ruh ve zihniyet geliştirmek olmuştur. Konumuz olan sûre bu zihniyeti hazırlayan anlamlı tesbitler, öğütler, uyarılar ve müjdeler içermektedir. Sonuç olarak sûrede iki farklı karakter tipi ortaya konmakta; açıkça belirtilmemekle birlikte ifadenin genelinden kolayca anlaşıldığı üzere bunlardan ilki olan cömert ve özverili tip müslüman insanı, cimri ve bencil tip de inkârcıyı temsil etmektedir. “Güzel karşılık” diye çevirdiğimiz 6. âyetteki hüsnâ kelimesini müfessirler “iman, kelime-i tevhid, en güzel din olan İslâm, namaz, oruç ve zekât, ibadetlerin güzel karşılığı” gibi anlamlarla açıklamışlardır (bk. Şevkânî, V, 530; Elmalılı, VIII, 5876). Bize göre hüsnâ kelimesi bu bağlamda inanç, ibadet, muâmelât ve ahlâk ilkeleriyle İslâm inanç ve uygulamaları bütününü ifade eder. 7. âyette geçen ve Allah’ın cömert kulu için kolaylaştıracağı bildirilen rahatlık ve mutluluk yolunu ifade etmek üzere “en kolay” anlamına gelen yüsrâ kelimesi kullanılmıştır. Bu kelime “daha fazla iyilik yapma özelliği, erdemi” olarak da açıklanmıştır. Buna göre insan iyilik yapmaya çalıştıkça Allah da onda iyilik iradesini güçlendirir, iyilik yollarını kolaylaştırır ve sonunda cömertlik denilen güzel haslet onun kişiliğinin ayrılmaz bir özelliği haline gelir. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa:633-634
Cimrilik edip kendisiyle yetinen, yani kendi gücüne ve elindekilere güvenip Allah’ın yardımına muhtaç olmadığını zanneden kişi için Allah’ın kolaylaştıracağı bildirilen zahmet yolu “en zor” anlamına gelen usrâ kelimesiyle ifade edilmiştir. Bu sebeple cümle genellikle “Biz onu en zora hazırlarız” şeklinde anlaşılmıştır. Allah’ın kulunu zor olana hazırlamasından maksat da kulun, Allah ve resulünün gösterdiği yolu kabul etmeyerek yanlışlarda ısrar etmesi, bu sûre bağlamında ise cimriliğini sürdürmesi neticesinde Allah’ın ondan hidayet ve yardımını çekmesi, onu kendi haline bırakmasıdır. Bu ise insan için en büyük mahrumiyettir. Çünkü bu şekilde kendi başına kalan kul helâl haram demeden nefsânî arzularını tatmine çalışır; kötülük yapmak, günah işlemek ona kolay gelir, bunlardan zevk alır. Sonuçta cehennemi boylar; dünyada cimrilik edip biriktirmiş olduğu servetini orada fidye olarak verip cehennem azabından kurtulmak ister ama bu da mümkün olmaz. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa:634
Kitap indirmek ve peygamber göndermek suretiyle hidayet ve dalâlet yollarını, hayrı ve şerri açıklamak Allah’a aittir. Bir önceki sûrede açıkça belirtildiği üzere Allah insana duyu ve bilgi vasıtaları, akıl ve irade vermiş; hayrı şerden, hakkı bâtıldan ayırma imkânını bahşetmiştir. 13. âyette Allah Teâlâ hem dünya hem de âhiret hayatının kendisine ait olduğunu ifade buyurarak, her iki dünyanın kendi yönetiminde olduğunu belirtmekte, dolayısıyla her iki dünyanın iyilik ve güzelliklerini O’ndan istememiz gerektiğini ima etmektedir. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa:634
Yüce Allah kullarına doğru yolu göstermekle yetinmemiş, aynı zamanda yanlış yolda gitmenin sonucu olan cehenneme karşı da onları vahiy ve peygamberleri aracılığıyla uyarmıştır. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa:635
Bazı müfessirler 19-21. âyetlerin (bk.Taberî, XXX, 146), bazıları ise 5-19. âyetlerin (bk. Elmalılı, VIII, 5881), müşriklerin işkence ettiği köleleri satın alıp âzat ederek hürriyetlerine kavuşturan Hz. Ebû Bekir hakkında indiğini söylemişlerdir. Müşrikler Hz. Ebû Bekir’in bu yaptıklarını bir iyilik veya bir menfaat karşılığında yaptığını iddia etmişlerdi. Burada, böyle bir iddiaya karşı cevap da olabilecek şu önemli husus dile getirilmektedir: İman ve amelde takvâ düzeyine ulaşmış hiçbir mümin, birine iyilik yapmak için mutlaka ondan bir iyilik görmek, bir nimet elde etmek gerektiğini, karşılıksız iyilik yapılamayacağını düşünmez; mümin, her türlü nimetin yalnızca Allah’ın bir lutfu olduğuna, iyiliklerin de bir karşılık elde etmek için değil, sadece Allah rızâsı için yapılması gerektiğine inanır. Böylece bu âyetlerde müşriklerin bencil ve çıkarcı zihniyet ve ahlâk yapılarının yansımasından ibaret olan yukarıdaki iddiaları reddedilmiş, Hz. Ebû Bekir örneğinde gönüllerini insan sevgisi ve cömertlikle bezeyen müminler Allah tarafından takdirle anılmıştır. “Takvâ ehli” diye çevirdiğimiz etkå kelimesinin kök anlamı, “büyük bir tehlikeye karşı kendine bir şeyi siper edinerek korunmak”tır. Bu kökten gelen takvâ kavramı Kur’an’da ağırlıklı olarak, “kötülüklerden uzak durup iyilikler yapmak ve bu amelleri sayesinde kendini cehennem azabına karşı korumak” anlamında geçmektedir. Nitekim burada da 14. âyette muhataplar “alev alev yanan ateş”e karşı uyarıldıktan sonra 17-20. âyetlerde, birine borçlu olmadıkları, kimsenin kendilerinde bir hakkı bulunmadığı halde bile, sırf Allah rızâsı için insanlara mal yardımı yapıp manen arındıkları ve bu sayede ateşten uzak tutulacakları bildirilmiştir. Nihayet son âyette, Allah rızâsına böylesine değer veren, kendisini bu rızâdan mahrum bırakacak günahlardan sakınan, tamamen karşılıksız olarak seve seve insanlara yardım edenlerin, Allah tarafından, razı edilecekleri; yani korktuklarından emin ve umduklarına nâil olacakları müjdelenmiştir ki, inanan bir kimse için bundan daha büyük bir müjde olamaz. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa:635
Mekke döneminde nâzil olmuştur. Yirmi bir âyet olup fâsılası ا harfidir. Adını ilk âyetindeki “leyl” (gece) kelimesinden alır. Ve’l-Leyl, ve’l-Leyli izâ yağşâ sûresi olarak da anılır. Üslûp ve muhtevasından Mekke döneminin ilk yıllarında indiği anlaşılmaktadır. Tefsir kaynaklarında Leyl sûresinin, Mekke döneminde müslüman köleleri satın alıp âzat etmek suretiyle servetini Allah yolunda harcayan Hz. Ebû Bekir ile cimrilik yaparak malını ihtiyaç sahiplerinden esirgeyen Ümeyye b. Halef hakkında nâzil olduğu bildirilmektedir (Fahreddin er-Râzî, XXXI, 197). Diğer bir rivayete göre ise sûre, fakir bir aileye yardımda bulunan İbnü’d-Dahdâh (Ebü’d-Dahdâh) adındaki sahâbî hakkında nâzil olmuştur (Vâhidî, s. 254; Âlûsî, XXX, 147).
Mekke’de bu sûrenin indiği dönemde varlıklı müşrik Araplar, yoksullar karşısında insanlıkla bağdaşmayacak derecede bencil ve duyarsız davranıyor, hatta Kur’ân-ı Kerîm’in beyanına göre (Yâsîn 36/47), “Allah’ın doyurmadıklarını biz mi doyuracağız?” diyorlardı. Bu sebeple diğer birçok benzeri gibi Leyl sûresinde de temel hedef, Allah’ın birliği inancının yanında sıkıntıların ve nimetlerin paylaşılabildiği toplumsal bir ruh ve zihniyeti geliştirmek olmuştur. Sûrede, Allah’ın kendilerine bildirdiği iman esaslarını ve davranış ilkelerini tasdik edip insanlara iyilik ve cömertlikte bulunanlar övülmüş, bunların ilâhî yardıma, dünya ve âhiret kurtuluşuna kavuşacakları müjdelenmiştir. Bunun yanında Allah karşısında bile kendilerini ihtiyaçsız sayacak kadar küstahlaşıp cimrilik yapanların Allah’ın hidayet ve yardımından mahrum bırakılacakları, böylece günah işlemelerinin daha da kolaylaşacağı, sonuçta “alev alev yanan ateş”i boylayacakları bildirilmiştir.
Sûrenin başındaki yemin ifadeleri, üzerine yemin edilen varlıkların yaratılışındaki olağan üstü durumu, onları yaratan gücün büyüklüğünü göstermekte, ayrıca gelecek konunun önemine dikkat çekmektedir. “En güzel” anlamına gelen 6. âyetteki “hüsnâ” kelimesi tefsirlerde “iman, kelime-i tevhid, İslâm; namaz, oruç ve zekât; ibadetlerin en güzel karşılığı” şeklinde yorumlanmıştır. Kelimenin bu bağlamda Kur’an’ın inanç ve davranış ilkelerini ifade ettiği anlaşılmaktadır. 7. âyette geçen ve Allah’ın cömert kuluna kolaylaştıracağı bildirilen “yüsrâ” “rahatlık ve mutluluk yolu” veya “daha fazla iyilik yapma özelliği, erdemi” olarak açıklanmıştır. Bu son anlama göre âyette, mümin iyilik yapmaya çalıştıkça Allah’ın da kendisinde iyilik iradesini güçlendireceği, nihayet cömertliği onda kişiliğinin ayrılmaz bir özelliği haline getireceği bildirilmiştir. 8-10. âyetlerde ise yoksullara karşı umursamazlığın giderek nasıl cimrilik şeklinde bir kişilik özelliğine dönüşeceği ifade edilmektedir. 12. âyette hidayetin, 13. âyette dünya ve âhiretin Allah’a ait olduğu belirtilerek insanın iyilik ve kurtuluş yolunu seçme ve o yolda yürüme çabasında Allah’ın yardımına sığınması, dünya huzurunu ve âhiret kurtuluşunu da O’ndan beklemesi gerektiği anlatılmıştır. 17. âyetteki “etkā” kelimesinin kök anlamı “büyük bir tehlikeye karşı kendine bir şeyi siper edinerek korunmak”tır (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “vķy” md.). Burada ise iman edip hayırlı işler yapmak suretiyle cehenneme karşı kendini korumayı ifade etmektedir. Sûrenin son âyetlerinde ruhunu arındırmak için servetini iyilik yolunda harcayan, bunu da gördüğü bir iyilik karşılığında değil yalnız Allah rızâsı için yapanların vakti geldiğinde mutlaka memnun ve mutlu edilecekleri bildirilmektedir.
Hz. Peygamber’in öğle ile ikindi namazlarında Leyl sûresini okuduğu nakledilmektedir (Şevkânî, V, 451). Bazı tefsir kaynaklarında yer alan (meselâ bk. Zemahşerî, IV, 262), “Allah ve’l-Leyl sûresini okuyan kimseye razı oluncaya kadar nimet verir, onu zorluklardan kurtarır ve kolaylık sağlar” şeklindeki hadisin sahih olmadığı belirtilmektedir (Muhammed et-Trablusî, II, 727).
BİBLİYOGRAFYA:
Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “vķy” md.; Nesâî, es-Sünenü’l-kübrâ (nşr. Abdülgaffâr Süleyman el-Bündârî – Seyyid Kesrevî Hasan), Beyrut 1411/1991, VI, 516-517; Vâhidî, Esbâbü’n-nüzûl, Kahire 1379/1959, s. 254; Zemahşerî, el-Keşşâf (Beyrut), IV, 260-262; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîĥu’l-ġayb, XXXI, 197-206; Muhammed et-Trablusî, el-Keşfü’l-ilâhî Ǿan şedîdi’ż-żaǾf ve’l-mevżûǾ ve’l-vâhî (nşr. M. Mahmûd Ahmed Bekkâr), Mekke 1408, II, 727; Şevkânî, Fetĥu’l-ķadîr, V, 451-455; Âlûsî, Rûĥu’l-meǾânî, XXX, 147-153; Zuhûr Ahmed Ezhar, “el-Leyl”, UDMİ, XVIII, 194-196.
Kâmil Yaşaroğlu
Bu sayfayı sevdiklerinle paylaşarak bize destek olmak ister misin?
TwetlePaylaşPinterestRedditTumblrLinkedin