Ana sayfa » Kur’an-ı Kerim Sureleri » Mürselat Suresi
Mürselat Suresi, Mekke döneminde inmiştir. 50 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “elMürselât”kelimesinden almıştır. Mürselât, gönderilenler demektir. Sûredebaşlıca, kıyametin, hesap ve azabın gerçekleşeceği, Allah’ın kudreti vegünahkârların akıbeti konu edilmektedir.
İçindekiler
Mürselat Suresi Arapça yazılı olarak okumak için lütfen sayfayı aşağı kaydırın.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفاًۙ١فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفاًۙ٢وَالنَّاشِرَاتِ نَشْراًۙ٣فَالْفَارِقَاتِ فَرْقاًۙ٤فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْراًۙ٥عُذْراً اَوْ نُذْراًۙ٦اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌۜ٧فَاِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْۙ٨وَاِذَا السَّمَٓاءُ فُرِجَتْۙ٩وَاِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْۙ١٠وَاِذَا الرُّسُلُ اُقِّتَتْۜ١١لِاَيِّ يَوْمٍ اُجِّلَتْۜ١٢لِيَوْمِ الْفَصْلِۚ١٣وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِۜ١٤وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ١٥اَلَمْ نُهْلِكِ الْاَوَّل۪ينَۜ١٦ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْاٰخِر۪ينَ١٧كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ١٨وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ١٩
اَلَمْ نَخْلُقْكُمْ مِنْ مَٓاءٍ مَه۪ينٍۙ٢٠فَجَعَلْنَاهُ ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۙ٢١اِلٰى قَدَرٍ مَعْلُومٍۙ٢٢فَقَدَرْنَاۗ فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ٢٣وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ٢٤اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ كِفَاتاًۙ٢٥اَحْيَٓاءً وَاَمْوَاتاًۙ٢٦وَجَعَلْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَاَسْقَيْنَاكُمْ مَٓاءً فُرَاتاًۜ٢٧وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ٢٨اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى مَا كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَۚ٢٩اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى ظِلٍّ ذ۪ي ثَلٰثِ شُعَبٍۙ٣٠لَا ظَل۪يلٍ وَلَا يُغْن۪ي مِنَ اللَّهَبِۜ٣١اِنَّهَا تَرْم۪ي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِۚ٣٢كَاَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌۜ٣٣وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ٣٤هٰذَا يَوْمُ لَا يَنْطِقُونَۙ٣٥وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ٣٦وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ٣٧هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِۚ جَمَعْنَاكُمْ وَالْاَوَّل۪ينَ٣٨فَاِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَك۪يدُونِ٣٩وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ۟٤٠اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي ظِلَالٍ وَعُيُونٍۙ٤١وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ٤٢كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـٔاً بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ٤٣اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ٤٤وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ٤٥كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَل۪يلاً اِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ٤٦وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ٤٧وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ٤٨وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ٤٩فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ٥٠
Mürselat Suresi Arapça Dinle, Mürselat Suresi’ni Abdulbaset Abdussamed’den Arapça dinlemek için lütfen Play ▶️ butonuna basın.
Mürselat Suresi Türkçe latin alfabeysiyle yüzünden okumak için lütfen sayfayı aşağı kaydırın.
Bismillahir rahmanir rahim.
Mürselat Suresi Türkçe Meali okumak için lütfen sayfayı aşağı kaydırın.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
Mürselat Suresi Türkçe Meali Dinle, Mürselat Suresi Prof. Dr. Hamdi DÖNDÜREN’in Türkçe Mealini, Ahmet DENİZ’den dinlemek için lütfen Play ▶️ butonuna basın.
Mürselat Suresi konusu, Sûrede ağırlıklı olarak Allah’ın varlığı, birliği, kudreti, melekler, kıyamet, öldükten sonra dirilme, âhiret hayatı ve orada müminler için hazırlanmış olan nimetler, suçlulara verilecek cezalar ve gayb âlemi gibi itikadî konular canlı ve eğitici bir üslûp içinde ele alınmaktadır.
Mushaftaki sıralamada yetmiş yedinci, iniş sırasına göre otuz üçüncü sûredir. Hümeze sûresinden sonra, Kaf sûresinden önce Mekke’de inmiştir. 48. âyetinin Medine’de indiğine dair rivayet de vardır (Şevkânî, V, 411; İbn Âşûr, XXIX, 418).
Mürselat Suresi fazileti,
Mürselat Suresi, Kur’an-ı Kerim’de 579. sayfada başlar, 580. sayfada biter.
Mürselat Suresi, 50 ayetten oluşur.
Mürselat Suresi, Kur’an-ı Kerim’de 29. cüzde yer alır.
Mürselat Suresi, Kur’an-ı Kerim’de toplam 2 sayfa içinde yer alır.
Kur’an Yolu Tefsiri kitabından Mürselat Suresi Tefsiri aşağıdadır.
İlk üç âyette üzerlerine yemin edilerek muhatapların dikkatleri çekilen şeyler bazı tefsircilere göre rüzgâr, fırtına, bulut gibi tabiat olaylarıdır (bk. Zâriyât 51/1-4). Diğer tefsircilere göre ise daha sonraki üç âyette olduğu gibi bunlarla da Cebrâil, melekler, vahiy ve kitap kastedilmiştir.Melekler, vahyi getirirken rüzgârlar gibi esmişler, yeryüzünde Allah’ın dinini yaymışlar, getirdikleri vahiy sayesinde inkârcılık ve cehalet yüzünden ölü hale gelen ruhlar dirilmiş, hak ile bâtıl birbirinden ayrılmış, insanların tövbe edip arınmaları sağlanmıştır (Zemahşerî, IV, 202; bilgi için bk. Râzî, XXX, 264-268; İbn Âşûr, XXIX, 419-423; Ateş, X, 264-266). Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 526
Kıyametin kopması sırasında meydana gelecek kozmik çöküşü (meselâ bk. İbrâhim 14/18; Tâhâ 20/105; Müzzemmil 73/14) özetleyen açıklamaların ardından 11-13. âyetler, Allah Teâlâ’nın peygamberlerle ümmetleri arasında dünyada yaşanmış olan olumlu veya olumsuz ilişki hakkındaki nihaî sorgu, yargı ve kararını vereceği zamanı ifade eder ki bu zaman da kıyamet ve âhiret günüdür. Nitekim başka bir âyette de Allah’ın o gün peygamberleri toplayıp onların tebliğ ve davetlerine insanların nasıl cevap verdiklerinin sorulacağı haber verilmiştir (Mâide 5/109). İşte “ayırım günü”nden maksat bu sorgu ve yargı günü yani peygamberlerle onları yalancılıkla itham edenlerin arasında hükmün verileceği ve hak ile bâtılın ayırt edileceği kıyametin kopmasıyla başlayacak olan âhiret günüdür. 14. âyetteki soru cümlesi, o günün, Allah bildirmedikçe hiç kimsenin mahiyetini bilemeyeceği, tasavvur edemeyeceği olağanüstülüklere sahne olacağını ima eder. 15. âyet ise kıyamet ve âhireti yalan sayanların başlarına gelecek olan felâketin büyüklüğüne dikkat çekiyor. Bu ifade kalıbı sûrede on defa geçmekte olup her defasında izlediği âyetlerle ilgili özel bir anlam içerir. İnkârcılar, yalan saydıkları her ilâhî bildirim sebebiyle ayrı ayrı cezalandırılacakları için bunlar hakkında aynı ifade kalıbı tekrar edilmiştir. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 526-527
Buradaki soru, âyetlerin ilk muhatabı olan Mekke müşriklerinin, Allah’a isyanları yüzünden helâk edilen Âd, Semûd vb. kavimlerin kötü âkıbetlerinden az çok haberdar olduklarını gösterir. Buna rağmen kendileri de peygamberi yalancılıkla itham edip ona isyanda ısrar ederlerse öncekiler gibi cezalandırılacakları hatırlatılmaktadır. Nitekim Hz. Peygamber’e isyanda direnen müşrikler Bedir Savaşı’yla başlayan kesin bir yok oluş sürecinden geçirilerek cezalandırılmışlardır (bk. Râzî, XXX, 272); âhiretteki cezaları da ayrıca verilecektir. 18. âyette “suçlular” diye çevirdiğimiz mücrimîn kelimesi Kur’an’da genellikle müşrikleri ifade eden bir terim olarak kullanılmıştır. Âyetin bağlamından kelimenin burada da aynı anlamda kullanıldığı anlaşılmakta; bu âyette hangi dönemde olursa olsun bütün “mücrimler”in, müşriklerin, inkârcı ve isyankârların aynı şekilde cezalandırılmalarının, yüce Allah’ın bir yasası olduğu hatırlatılmaktadır. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 527
“Önemsenmeyen bir su”dan maksat sperm (bk. Kıyâmet 75/37), onun yerleştirildiği “sağlam yer” ana rahmi, “belli bir süre” ise hamilelik dönemidir. Âyetlerde insanın hangi maddeden ve nasıl yaratıldığı açıklanarak Allah’ın neleri yapmaya, yaratmaya kadir olduğuna dair en dikkate değer örneklerden biri ortaya konmuş; böylece yeniden dirilmeyi inkâr edenlere bu inkârlarının temelsiz olduğu gösterilmiştir. 23. âyette insanın yaratılışındaki akıllara durgunluk veren inceliklere, mükemmel düzen ve uyuma, ölçüye ve sonuçta onu yaratan ilâhî ilim ve kudretin genişliğine dikkat çekilmiştir. Böylece insan iki yönden uyarılmaktadır: a) Allah insanı basit, zayıf, genellikle bir sudan yani meniden yaratmış, ana rahminde onu çeşitli aşamalardan geçirerek, maddî ve mânevî kabiliyetlerle donatarak yeryüzünün en mükemmel varlığı haline getirmiştir. Ama insanoğlu nankörlük ederek kendisine paha biçilmez nimetleri lutfeden Allah’a isyan etmektedir. İşte bundan dolayı “O gün inkârcıların vay haline!” buyurularak insanlar uyarılmıştır. b) Âyetlere göre öldükten sonra dirilme olayı mutlaka gerçekleşecektir. Zira basit bir sudan böyle mükemmel insanı yaratıp meydana getiren yaratıcı kudret onu öldükten sonra diriltmeye de kadirdir. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 527-528
Arzın, jeolojik yapısı ve bilhassa su kaynakları sayesinde canlılar için uygun ortam ve şartlarda yaratılmış olduğuna dikkat çekilmekte, böylece dolaylı olarak bunun, aklını işletip ibret nazarıyla görenler için, yeniden dirilme olayından daha şaşırtıcı ve daha büyük bir olay olduğu ima edilmektedir (Şevkânî, V, 414). Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 528
O gün hesaplar görülüp herkesin gideceği yer belli olduktan sonra görevliler inkârcılara, dünyada yalan saymış oldukları cehenneme doğru yürümeleri için âyetlerde geçtiği gibi hitap edeceklerdir. Müfessirler “üç bölüklü gölge”den maksadın cehennem yakıtlarının çıkardığı, üçe ayrılmış yoğun duman olduğunu söylemişlerdir (Taberî, XXIX, 146). Âyetlerde cehennemin fırlattığı kıvılcımların benzetildiği “kasr” kelimesinin farklı anlamları bulunmakla birlikte (bk. Râzî, XXX, 277; Şevkânî, V, 415-416) bunlar içinde cehennem tasvirine en uygun olanı “hurma kütüğü” olduğu için meâlde bu anlam tercih edilmiştir. Kıraat farkları dikkate alınarak 32 ve 33. âyetlere şöyle de mâna verilmiştir: “Cehennem, kütükler gibi kocaman kıvılcımlar fırlatır. Her bir kıvılcım birer sarı (kızgın) deve gibidir” (Şevkânî, V, 416). Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 530
Bu âyetlerde kıyamet ve mahşer gününde suçluların konuşmalarına ve mazeret göstermelerine izin verilmeyeceği bildirilirken başka âyetlerde onların konuşacakları ve tartışacakları belirtilmiştir (meselâ bk. En‘âm 6/23; Zümer 39/31; Fussılet 41/21). Ancak bunu, âyetler arasında çelişki bulunduğu şeklinde yorumlamamak gerekir. Zira bu farklı âyetlerde âhiretin farklı sahneleri tasvir edilmektedir. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 530
“Ayırım günü”nden maksat hakkın bâtıldan, haklının haksızdan, inananın inkâr edenden ayırt edileceği yargı günüdür. Allah o gün gerek Kur’an’ın hitap ettiği topluluğu ve sonraki nesilleri, gerekse Kur’an’ın inmesinden önce gelip geçmiş bütün insanları mahşerde toplayıp aralarında hükmünü verecektir (krş. Vâkıa 56/49-50). Bir yoruma göre “siz ve sizden öncekiler” ifadesiyle bilhassa Hz. Peygamber’in muhatapları olan Arap müşrikleriyle önceki dönemlerin inkârcıları kastedilmiştir. Âyetin özellikle tehdit ve uyarı amacı taşıdığı dikkate alındığında bu yorum daha isabetli görülebilir. Nitekim 39. âyet de bu yorumu desteklemektedir. Burada inkârcılara, “Bir planınız varsa haydi bana karşı uygulayın planınızı!” denilerek hak ettikleri cezadan kurtulma hususunda bir çareleri varsa onu kullanmaları istenir; ancak bu istek, gerçekten onların bir çare bulmaları için değil, içine düşecekleri çaresizliği ortaya koymak içindir. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 530-531
Râzî, Şevkânî gibi müfessirler, sûrenin bütünündeki konuların uyumunu dikkate alarak bu âyetlerde âhiretteki durumları özetlenen “takvâ sahipleri” ile bilhassa Allah’a ortak koşmaktan sakınan müminlerin kastedildiğini belirtirler. Râzî âyetteki takvâ kelimesinin itaatkâr olan ve olmayan bütün müminleri kapsadığını önemle hatırlatır (XXX, 281-282; Şevkânî, V, 417). Ancak gerek takvâ kavramının Kur’ân-ı Kerîm’deki genel anlamı gerekse burada “takvâ sahipleri”nin niteliğini ve ödüllerini açıklayan 43-44. âyetler, kavramın burada da hem imanı hem itaati kapsadığını göstermektedir. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 531
Takvâ sahiplerini öven ve onlara âhiret mutluluğunu müjdeleyen ifadelerin ardından, putperestlere yöneltilen “… yiyin, biraz daha faydalanın!” şeklindeki tehdit ifadesiyle –takvâ sahiplerinin duyarlı ve sorumlu yaşayışlarının aksine– yiyip içmenin ötesinde bir kaygı taşımadan sorumsuzca geçirilen bir hayatın gerçekte ne büyük bir ziyan olduğu anlatılmaktadır. Dünya nimetleri ne kadar bol olursa olsun insan ömrü kısa, dünya ise fânidir; sonuçta suçluların gideceği yer cehennemdir. Bu nedenle onlar hakkında da, “Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!” buyurulmuştur. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 531
Bu âyetle ilgili üç yorum yapılmıştır: 1. Sakifliler hakkında inmiştir. Hz. Peygamber kendilerine namazla ilgili âyetleri tebliğ ettiğinde onlar, “Namazı bizden kaldır; biz eğilemeyiz, bu bizim için bir ardır” demişler. Hz. Peygamber de “Rükûu ve secdesi olmayan dinde hayır yoktur” buyurarak onların yersiz isteklerini reddetmiştir (Şevkânî, V, 417). 2. İman etmeden ölenlere âhirette, “Allah’ın huzurunda eğilin” denilecek, fakat kendilerinde eğilme gücü bulamayacaklar. 3. Âyetteki “eğilme” (rükû) kelimesiyle genel olarak Allah’a itaat ve saygı kastedilmiştir. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 531-532
Kaynak :
“Bu” zamiriyle Kur’ân-ı Kerîm kastedilmiştir. İman edilecek en doğru söz Kur’ân-ı Kerîm’dir. Kuşkusuz bütün sözler içerisinde en doğrusu, en aydınlatıcısı, en inanılır ve güvenilir olanı, ayrıca inanıp izleyenlere en yararlı ve kurtarıcı olanı Allah’ın sözüdür. Çünkü En‘am sûresinin 115. âyetinde “Rabbinin sözü hem doğruluk hem de adalet bakımından tamamlanmıştır” buyurulmuştur. Sûrenin genelinde inkârcıların yanlış inanç ve tutumları ve bu yüzden uğrayacakları uhrevî cezalar hakkında bilgi verildikten sonra kurtuluş yolunun Kur’ân-ı Kerîm’e inanıp onu izlemek olduğunu bildiren âyetle sûre son bulmaktadır. Her yönüyle mûcize olan Kur’an’a iman etmeyen inkârcıların, artık iman edecekleri herhangi bir sözün veya bir kitabın bulunmadığına işaret edilmektedir. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 532
Mekke döneminde, muhtemelen nübüvvetinin 4. yılında Hz. Peygamber Mina’da bulunuyorken nâzil olmuştur. Adını ilk âyetinde geçen “mürselât” (gönderilenler) kelimesinden alır. Müfessirler bu kelimenin âlemin idaresiyle görevli melekleri, rüzgârları, peygamberleri veya Kur’an âyetlerini ifade ettiğini belirtirler. Ayrıca yine ilk âyetinde yer alan kelimeden dolayı Urf (örf) sûresi olarak da isimlendirilir. Yeminle başlayan sûrelerden olup elli âyettir. Fâsılası “عبرتم لنا” tertibinde yer alan ا، ب، ت، ر، ع، ل، م، ن harfleridir. Nüzûl sebebiyle ilgili herhangi bir bilgi tesbit edilememiştir. İnsanda sorumluluk duygusunu güçlendiren âhiret hayatını etkili ifadelerle tasvir ettiği göz önünde bulundurularak nübüvvetin ilk yıllarında ilâhî vahye ve onun insan davranışlarını disiplin altına alan ilkelerine karşı gösterilen inatçı direnişler sebebiyle nâzil olduğunu söylemek mümkündür.
Mürselât sûresinin muhtevasını bir giriş ve iki bölüm halinde ele almak mümkündür. Giriş niteliğindeki ilk beş âyette Sâffât ve Zâriyât sûrelerinde olduğu gibi ardarda bazı güçler üzerine yapılan yeminler dikkat çekmektedir. Müfessirlere göre bu âyetlerde üzerlerine yemin edilen “mürselât, âsıfât, nâşirât, fârikāt, mülkıyât” kelimeleri melekler, rüzgârlar, Kur’an âyetleri veya insanların kalplerine doğan düşunceleri ifade etmektedir (Elmalılı, VII, 5519). Sözü edilen kavramları bilimin kaydettiği gelişmelerden yararlanarak tabiat güçlerindeki bazı etkileşimlerle açıklamak da mümkündür. Sûrede daha sonra bu yeminlerin yöneldiği konu olarak geleceği haber verilen kıyametin mutlaka gerçekleşeceği belirtilir (âyet 1-7).
Birinci bölüm, kıyametin kopması sırasında vuku bulacak kozmik değişikliklere temas eden âyetlerle başlar. Ardından kıyamet “yevmü’l-fasl” (hakla bâtılın, haklı ile haksızın ayırt edileceği gün) tabiriyle nitelendirilir; ölümün insan türü için aksamayan bir kanun olduğu vurgulanır; insan yaratılışı ve yaşayışının hassas, ölçülü ve sınırlı dengelere bağlı şekilde düzenlendiği ifade edilir; onun barındığı yer küresinin de bir düzen içinde seyrettiği belirtilir. Daha sonraki âyetlerde âhiret hayatında suçlulara uygulanacak azap niteliğindeki işlemlere ve cehennemin kısa tasvirine yer verilir; cehennem ehline özür dilemek için bile izin verilmeyeceği bildirilir (âyet 8-40).
Sûrenin ikinci bölümünde Allah’a karşı gelmekten sakınanlara (müttakiler) sunulacak özenilir hayat tarzına temas edilir. Ardından konu yine suçlulara intikal eder, onların geçici dünya hayatından zevk almaya önem verdikleri ve belirgin niteliklerinden birinin Allah’ın huzurunda boyun eğmemek olduğu ifade edilir. İkinci bölüm, “Peki onlar bu beyana inanmazlarsa hangi söze inanacaklar?” meâlindeki âyetle sona erer (âyet 41-50). Mürselât sûresinde inkârcıların ebedî hayattaki hüsranlarının büyüklüğünü vurgulamak üzere, “Dinî gerçekleri yalan sayanların o gün vay haline!” mânasındaki cümle on defa tekrarlanmaktadır.
Ebû Hüreyre’den nakledilen bir hadise göre Hz. Peygamber, “Sizden biri Mürselât sûresini okuyup da, ‘Peki onlar bu beyana inanmazlarsa hangi söze inanacaklar?’ âyetine gelince, ‘Allah’a iman ettik’ desin” buyurmuştur (İbn Kesîr, VII, 175, 194). Diğer bazı rivayetler de Resûl-i Ekrem’in, “Beni Hûd, Vâkıa, Kıyâme, Mürselât, İze’ş-şemsü küvvirat (Tekvîr), İze’s-semâün şekkat (İnşikāk) ve İze’s-semâün fetarat (İnfitâr) sûreleri ihtiyarlattı” dediği (Abdürrezzâk es-San‘ânî, III, 368), namazın bir rekatında Mürselât sûresiyle ardından gelen Nebe‘ sûresini birlikte okuduğu kaydedilir (Buhârî, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 6, 28; Müslim, “Śalâtü’l-müsâfirîn”, 275-279; krş. İbrahim Ali, s. 306-307, 342-343). Bazı kaynaklarda yer alan, “Mürselât sûresini okuyan kimsenin siciline müşrikler grubuna girmediği hususu kaydedilir” meâlindeki hadisin (meselâ bk. Zemahşerî, IV, 205; Beyzâvî, IV, 368) mevzû olduğu kabul edilmiştir (Muhammed et-Trablusî, II, 725). Mina’da Mescid-i Hayf’ın güneyindeki Sâih dağının eteğinde Mürselât sûresinin nâzil olduğu, Mescid-i Mürselât diye de anılan mağara (gārü’l-Mürselât) bugün mevcut değildir.
BİBLİYOGRAFYA:
Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “rsl” md.; Buhârî, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 6, 28; Müslim, “Śalâtü’l-müsâfirîn”, 275-279; Abdürrezzâk es-San‘ânî, el-Muśannef (nşr. Habîbürrahman el-A‘zamî), Beyrut 1403/1983, III, 368; Zemahşerî, el-Keşşâf (Beyrut), IV, 205; Beyzâvî, Envârü’t-tenzîl, Beyrut 1410/1990, IV, 368; İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ķurǿâni’l-Ǿažîm, Beyrut 1385/1966, VII, 175, 194; Muhammed et-Trablusî, el-Keşfü’l-ilâhî Ǿan şedîdi’ż-żaǾf ve’l-mevżûǾ ve’l-vâhî (nşr. M. Mahmûd Ahmed Bekkâr), Mekke 1408, II, 725; Elmalılı, Hak Dini, VII, 5519; İbrâhim Ali es-Seyyid Ali Îsâ, Feżâǿilü süveri’l-Ķurǿâni’l-Kerîm, Kahire 1421/2001, s. 306-307, 342-343.
M. Kâmil Yaşaroğlu
Bu sayfayı sevdiklerinle paylaşarak bize destek olmak ister misin?
TwetlePaylaşPinterestRedditTumblrLinkedin