Ana sayfa » Kur’an-ı Kerim Sureleri » Nasr Suresi
Nasr Suresi, Medine döneminde inmiştir. 3 âyettir. Nasr, yardım demektir.
İçindekiler
Nasr Suresi Arapça yazılı olarak okumak için lütfen sayfayı aşağı kaydırın.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اِذَا جَٓاءَ نَصْرُ اللّٰهِ وَالْفَتْحُۙ١وَرَاَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ ف۪ي د۪ينِ اللّٰهِ اَفْوَاجاًۙ٢فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُۜ اِنَّهُ كَانَ تَوَّاباً٣
Nasr Suresi Arapça Dinle, Nasr Suresi’ni Abdulbaset Abdussamed’den Arapça dinlemek için lütfen Play ▶️ butonuna basın.
Nasr Suresi Türkçe latin alfabeysiyle yüzünden okumak için lütfen sayfayı aşağı kaydırın.
Bismillahir rahmanir rahim.
Nasr Suresi Türkçe Meali okumak için lütfen sayfayı aşağı kaydırın.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
Nasr Suresi Türkçe Meali Dinle, Nasr Suresi Prof. Dr. Hamdi DÖNDÜREN’in Türkçe Mealini, Ahmet DENİZ’den dinlemek için lütfen Play ▶️ butonuna basın.
Nasr Suresi konusu, Sûrede Allah’ın Hz. Peygamber’e nasip ettiği zafer, fetih ve fetih sonrası insanların grup grup İslâm’a girmelerinden bahsedilmektedir.
Mushaftaki sıralamada yüz onuncu, iniş sırasına göre yüz on dördüncü sûredir. Medine döneminde Tevbe sûresinden sonra nâzil olduğu ve tam sûre olarak Kur’an’ın en son inen sûresi olduğu kabul edilmektedir (Elmalılı, IX, 6234). Sûrenin Vedâ haccı esnasında Mina’da indiği rivayet edilir (bk. Şevkânî, V, 602).
Nasr Suresi fazileti,
Nasr Suresi, Kur’an-ı Kerim’de 603. sayfada yer alır.
Nasr Suresi, 3 ayetten oluşur.
Nasr Suresi, Kur’an-ı Kerim’de 30. cüzde yer alır.
Nasr Suresi, Kur’an-ı Kerim’de 1 sayfa içinde yer alır.
Kur’an Yolu Tefsiri kitabından Nasr Suresi Tefsiri aşağıdadır.
Müfessirlere göre “Allah’ın yardımı”ndan maksat, Mekke putperestlerine veya bütün düşmanlarına karşı Allah’ın Hz. Peygamber’e yardım etmesi ve onu zafere kavuşturmasıdır; mecazen “dinin kemale ermesi, son şeklini alması” anlamında da yorumlanmıştır. “Fetih”ten maksat ise başta Râzî’nin “fetihlerin fethi” dediği Mekke’nin fethi olmak üzere Hz. Peygamber’e nasip olan bütün fetihlerdir. Fetih mecaz olarak “Hz. Peygamber’e verilen ilimler, dünya nimetleri, cennet” olarak da yorumlanmıştır (Râzî, (XXXII, 153-155; Şevkânî, V, 602-603). Sûrede Hz. Peygamber’in şahsında genel olarak müminlere hitap edilerek Allah Teâlâ kendilerine bir nimet ve yardım lutfettiğinde O’na hamd ve şükretmeleri gerektiği ifade edilmektedir. Müminler Mekke döneminde fakir ve güçsüzdü; müşriklerin kendilerine yaptıkları zulme karşılık verecek durumda değillerdi. İnsanlığı kurtuluşa çağıran Hz. Peygamber, çağrısına olumlu cevap alamadığı için üzülüyor, hatta kendi kavmi tarafından din konularında yalan söylemekle suçlanıyordu (bk. Hûd 11/12; En‘âm 6/33-35). Fakat Medine döneminde müminler güçlenerek kendilerine haksızlık eden inkârcılara karşı savaşacak duruma geldiler ve fetihler başladı. Bu durum Araplar’ın İslâm’a girmesinde büyük etken oldu. Özellikle Mekke’nin fethinden sonra Arap kabileleri savaşmaksızın İslâm’ın hâkimiyetini kabul etmiş ve akın akın İslâm’a girmişlerdir. 2. âyet bunu ifade etmektedir. 3. âyette ise daha önce müşrikler tarafından “sihirbaz, şair, kâhin, mecnûn” gibi yakışıksız sıfatlarla nitelenerek her türlü hakarete mâruz bırakılan Hz. Peygamber’e, kendisini bu durumdan kurtaran Allah’a hamd ve şükretmesi buyurulmaktadır. Mekke’den hicret ederken Sevr mağarasında gizlendiğinde yanında sadece Hz. Ebû Bekir vardı; şimdi ise binlerce sahâbî ile birlikte Mekke’yi fethetmiş, bu arada tarihin en büyük ve en yapıcı inkılâbını gerçekleştirmişti. İşte bu sebeple müminlerden yüce Allah’a hamdetmeleri, kendilerine nasip edilen zafer ve fetih nimetlerinin şükrünü yerine getirmeleri istenmektedir. Hz. Peygamber’in günahtan korunduğu bilinmektedir (ismet). Buna rağmen ona Allah’tan af dilemesi emredildiğine göre bunun mânası ya ümmeti için, onların adına af dilemesi veya –günahtan uzak dursa bile– Allah’tan af dilemek kullukta kemalin gereği olduğu için “Allah karşısında alçak gönüllülük sergilemesi, her şeye rağmen ibadetlerini mükemmel görmeyip bu sebeple O’ndan af ve özür dilemesi”dir. Bu sûre indikten sonra Hz. Peygamber’in, “Allahım! Sana hamd eder ve seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Beni bağışla, çünkü sen tövbeleri kabul edensin!” anlamındaki duayı sık sık tekrarladığı rivayet edilmektedir (İbn Kesîr, VIII, 532-533; ayrıca bk. Fetih 48/1-3). Sahabeden bazıları bu âyetlerden Hz. Peygamber’in görevinin tamamlandığı ve artık vefatının yakın olduğu sonucunu çıkarmışlardır (bk. Buhârî, “Tefsîr”, 110). Bundan dolayı sûreye “vedalaşma” anlamında “Tevdî” ismi de verilmiştir. Nitekim bu âyetler indikten sonra Hz. Peygamber’in ancak seksen gün gibi kısa bir süre yaşadığı rivayet edilmektedir (bk. Kurtubî, XX, 233). Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: Sayfa:707-708
Medine döneminde nâzil olmuştur. Bütün olarak indirilen son sûredir. Nüzûl zamanı Hakkında ileri sürülen farklı görüşler içinde sûrenin Vedâ haccı sırasında (Zilhicce 10 / Mart 632) nâzil olduğunu belirten rivayet ağırlık kazanmakla birlikte İslâmiyet’in hızla yayılmaya başladığı 7 veya 8 (628 veya 629) yılında indiğini kabul edenler de vardır (Âlûsî, XXX, 676; M. Tâhir İbn Âşûr, XXX, 514-515). Üç âyet olup fâsılası “ا، ح” harfleridir. Adını ilk âyetinde geçen nasr (yardım) kelimesinden alır. “İzâ câe nasrullah” ve Hz. Peygamber’in vefatına işaret ettiği için Tevdî (vedâ) sûresi olarak da isimlendirilir.
Daha önce nâzil olan âyetlerde Allah Teâlâ hidayet ve hak dinle gönderdiği peygamberine zafer vereceğini vaad etmişti (et-Tevbe 9/32-33; es-Saf 61/8-9). Bu sûrede ilâhî yardımın gelip fethin gerçekleştiği ve insanların gruplar halinde Allah’ın dinine girdiği belirtilmiş, Resûlullah’tan Cenâb-ı Hakk’ı övgü ifadeleriyle yüceltmesi ve bağışlanma talebinde bulunması istenmiştir. Sûrede geçen “ilâhî yardım ve zafer” (nasr, feth) Hakkında değişik görüşler ileri sürülmüştür. Hz. Peygamber ve ashabı, vahyin başlangıcından itibaren Hudeybiye Antlaşması’na kadar (6/628) büyük sıkıntılar çekmişti. Yirmi yıla yaklaşan bu süre içinde müslümanlar maddî ve mânevî bakımdan donandıktan sonra ilâhî nusret ve zafer dönemi gelmiş ve Resûl-i Ekrem’in vefatından iki üç ay öncesinde başarı kemal noktasına ulaşmıştır. Sûrede bu hususa işaret edilerek son peygamberden ebedî âleme geçiş hazırlıklarına başlaması ima edilmiştir. Nitekim bazı kaynaklarda Resûl-i Ekrem’in sûreden böyle bir işaret aldığını ifade ettiği kaydedilmektedir (meselâ bk. Müsned, I, 217, 338; Taberî, XV, 434).
Hz. Âişe’den gelen rivayetlerde Resûlullah’ın Nasr sûresinin nüzûlünden sonra namaz sırasında ve diğer zamanlarında Allah’ı tesbih edip O’na hamd ettiği ve istiğfarda bulunduğu belirtilmektedir (Buhârî, “Tefsîr”, 110/1-2; Müslim, “Śalât”, 218-220). Hz. Peygamber’in bu dua ve niyazını bir şükür ifadesi, ebediyet âlemi için bir hazırlık ve ümmeti için örnek olarak değerlendirmek mümkündür. Nasr sûresinde ayrıca müminlere elde ettikleri zafer ve gücün, benimsedikleri dinin yerleşip yayılması şeklindeki nimetlere karşılık Allah’a hamdederek şükürde bulunmaları, mânevî sahada gelişmeleri için Allah’tan mağfiret dilemeleri yönünde mesaj verilmektedir.
Nasr sûresinin fazileti Hakkında Enes b. Mâlik’ten rivayet edilen ve diğer bazı sûreleri de kapsayan hadiste “İzâ câe nasrullah” sûresinin Kur’an’ın dörtte birine denk olduğu ifade edilmiştir (Müsned, III, 146-147, 221; Tirmizî, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 7; sıhhatinin değerlendirilmesi için bk. Müsned [Arnaût], XIX, 472-473; XXI, 32-33; İbrâhim Ali, s. 381-382). Bu oran Kur’an muhtevasının tevhid, nübüvvet, dünya ve âhiret ahkâmı şeklinde dört bölümde özetlenmesi ve Nasr sûresinin peygamber gönderme amacını teşkil eden “insanların dine girmesi” olgusunu temsil etmesi biçiminde açıklanmıştır (a.g.e., s. 382). Bazı kaynaklarda nakledilen, “İzâ câe nasrullah sûresini okuyan kimseye Mekke’nin fethedildiği gün Muhammed’le birlikte bulunan gazilerin sevabı verilir” meâlindeki hadisin (Zemahşerî, IV, 295; Beyzâvî, IV, 460) mevzû olduğu kabul edilmiştir (Muhammed et-Trablusî, II, 729).
Nasr sûresi Hakkında yazılan eserlerden bazıları şunlardır: İbn Receb, Tefsîru sûreti’n-Naśr (İbn Kayyim’in Tuĥfetü’l-vedûd adlı eseriyle birlikte, Lahor 1339; nşr. Muhammed b. Nâsır el-Acmî, Küveyt 1407/1986; nşr. Eşref b. Abdülmaksûd, Kahire 1987); Muhammed b. İbrâhim el-Hüseynî, Tefsîru sûreti’n-Naśr (Süleymaniye Ktp., Hasan Hüsnü Paşa, nr. 62); Ali b. Mustafa el-Erbîlî, Tefsîru sûreti İźâ câǿe naśrullāh (İÜ Ktp., AY, nr. 2202); Âlî Mustafa, Ǿİzzetü’l-Ǿaśr fî tefsîri sûreti’n-Naśr (TSMK, Revan Köşkü, nr. 201); Üveys b. Muhammed Üskûbî (Veysî), Ġurretü’l-Ǿaśr fî tefsîri sûreti’n-Naśr (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3635); Mehmet Fevzi Sevilmiş, Nasr Suresinden Bazı Hakikatler (İzmir 1956).
BİBLİYOGRAFYA:
Müsned, I, 217, 338; III, 146-147, 221, a.e. (Arnaût), XIX, 472-473; XXI, 32-33; Buhârî, “Tefsîr”, 110/1-2; Müslim, “Śalât”, 217-220; Tirmizî, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 7; Taberî, CâmiǾu’l-beyân (nşr. Sıdkī Cemîl el-Attâr), Beyrut 1415/1995, XV, 434; Vâhidî, Esbâbü’n-nüzûl (nşr. Seyyid el-Cümeylî), Beyrut 1410/1990, s. 401; Zemahşerî, el-Keşşâf (Beyrut), IV, 293-295; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîĥu’l-ġayb, XXXII, 149-164; Beyzâvî, Envârü’t-tenzîl, Beyrut 1410/1990, IV, 460; İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ķurǿâni’l-Ǿažîm, Kahire, ts. (Dâru ihyâi’l-kütübi’l-Arabiyye), IV, 561-563; Muhammed et-Trablusî, el-Keşfü’l-ilâhî Ǿan şedîdi’ż-żaǾf ve’l-mevżûǾ ve’l-vâhî (nşr. M. Mahmûd Ahmed Bekkâr), Mekke 1408, II, 729; Âlûsî, Rûĥu’l-meǾânî (nşr. M. Ahmed el-Amed – Amr Abdüsselâm es-Selâmî), Beyrut 1421/2000, XXX, 676; M. Tâhir İbn Âşûr, et-Taĥrîr ve’t-tenvîr, Beyrut 1421/2000, XXX, 514-515; İbrâhim Ali es-Seyyid Ali Îsâ, Feżâǿilü süveri’l-Ķurǿâni’l-Kerîm, Kahire 1421/2001, s. 381-382; Mahbûbe Müezzin, “Sûre-i Naśr”, DMT, IX, 421-422.
M. Kâmil Yaşaroğlu
Bu sayfayı sevdiklerinle paylaşarak bize destek olmak ister misin?
TwetlePaylaşPinterestRedditTumblrLinkedin