Suresi.com.tr

Ana sayfa » » Tegabun Suresi

Tegabun Suresi

Tegabun Suresi, Medine döneminde inmiştir. 18 âyettir. Sûre, adını 9. âyette geçen “etTeğâbun”kelimesinden almıştır. Teğâbun, aldanma demektir. İnanmayanlarınaldanışları, Kıyamet gününde açıkça ortaya çıkacağı için bugüne“Yevmü’t-Teğâbun (aldanma günü)” denmiştir. Sûrede, başlıca mü’min olsun,kâfir olsun herkesin eksiklik ve kusurlarının kıyamet günü açığa çıkacağı konu edilmektedir.

İçindekiler

Tegabun Suresi Arapça Oku

Tegabun Suresi Arapça yazılı olarak okumak için lütfen sayfayı aşağı kaydırın.

Tegabun Suresi Arapça 1. Sayfa

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

يُسَبِّحُ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۚ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ١هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ فَمِنْكُمْ كَافِرٌ وَمِنْكُمْ مُؤْمِنٌۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ٢خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّ وَصَوَّرَكُمْ فَاَحْسَنَ صُوَرَكُمْۚ وَاِلَيْهِ الْمَص۪يرُ٣يَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ٤اَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَؤُا الَّذ۪ينَ كَـفَرُوا مِنْ قَبْلُۘ فَذَاقُوا وَبَالَ اَمْرِهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ٥ذٰلِكَ بِاَنَّهُ كَانَتْ تَأْت۪يهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالُٓوا اَبَشَرٌ يَهْدُونَنَاۘ فَكَفَرُوا وَتَوَلَّوْا وَاسْتَغْنَى اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ غَنِيٌّ حَم۪يدٌ٦زَعَمَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنْ لَنْ يُبْعَثُواۜ قُلْ بَلٰى وَرَبّ۪ي لَتُبْعَثُنَّ ثُمَّ لَتُنَبَّؤُنَّ بِمَا عَمِلْتُمْۜ وَذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ٧فَاٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَالنُّورِ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلْنَاۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ٨يَوْمَ يَجْمَعُكُمْ لِيَوْمِ الْجَمْعِ ذٰلِكَ يَوْمُ التَّغَابُنِۜ وَمَنْ يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ وَيَعْمَلْ صَالِحاً يُكَفِّرْ عَنْهُ سَيِّـَٔاتِه۪ وَيُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ٩

Tegabun Suresi Arapça 2. Sayfa

وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ۟١٠مَٓا اَصَابَ مِنْ مُص۪يبَةٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَمَنْ يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ يَهْدِ قَلْبَهُۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ١١وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَۚ فَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاِنَّمَا عَلٰى رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ١٢اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ١٣يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ مِنْ اَزْوَاجِكُمْ وَاَوْلَادِكُمْ عَدُواًّ لَكُمْ فَاحْذَرُوهُمْۚ وَاِنْ تَعْفُوا وَتَصْفَحُوا وَتَغْفِرُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ١٤اِنَّـمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَاَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌۜ وَاللّٰهُ عِنْدَهُٓ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ١٥فَاتَّقُوا اللّٰهَ مَا اسْتَطَعْتُمْ وَاسْمَعُوا وَاَط۪يعُوا وَاَنْفِقُوا خَيْراً لِاَنْفُسِكُمْۜ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ١٦اِنْ تُقْرِضُوا اللّٰهَ قَرْضاً حَسَناً يُضَاعِفْهُ لَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ شَكُورٌ حَل۪يمٌۙ١٧عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ١٨

Tegabun Suresi Arapça Dinle

Tegabun Suresi Arapça Dinle, Tegabun Suresi’ni Abdulbaset Abdussamed’den Arapça dinlemek için lütfen Play ▶️ butonuna basın.

Tegabun Suresi Türkçe Oku

Tegabun Suresi Türkçe latin alfabeysiyle yüzünden okumak için lütfen sayfayı aşağı kaydırın.

    Tegabun Suresi Türkçe 1. Sayfa

    Bismillahir rahmanir rahim.

  1. Yusebbihu lillahi ma fis semavati ve ma fil ard, le hul mulku ve le hul hamdu ve huve ala kulli şey’in kadir.
  2. Huvellezi halakakum fe minkum kafiru ve minkum mu’min, vallahu bima ta’melune basir.
  3. Halakas semavati vel arda bil hakkı ve savverekum fe ahsene suverekum ve ileyhil masir.
  4. Ya’lemu ma fis semavati vel ardı ve ya’lemu ma tusirrune ve ma tu’linun, vallahu alimun bi zatis sudur.
  5. E lem ye’tikum nebeullezine keferu min kablu fe zaku ve bale emrihim ve lehum azabun elim.
  6. Zalike bi ennehu kanet te’tihim rusuluhum bil beyyinati fe kalu e beşerun yehdunena fe keferu ve tevellev vestagnallah, vallahu ganiyyun hamid.
  7. Zeamellezine keferu en len yub’asu, kul bela ve rabbi le tub’asunne summe le tunebbeunne bima amiltum, ve zalike alallahi yesir.
  8. Fe amınu billahi ve resulihi ven nurillezi enzelna, vallahu bima ta’melune habir.
  9. Yevme yecmeukum li yevmil cem’i zalike yevmut tegabun, ve men yu’min billahi ve ya’mel salihan yukeffir anhu seyyiatihi ve yudhılhu cennatin tecri min tahtihel enharu halidine fiha ebeda, zalikel fevzul azim.
  10. Tegabun Suresi Türkçe 2. Sayfa

  11. Vellezine keferu ve kezzebu bi ayatina ulaike ashabun nari halidine fiha ve bi’sel masir.
  12. Ma esabe min musibetin illa bi iznillah, ve men yu’min billahi yehdi kalbeh, vallahu bikulli şey’in alim.
  13. Ve etiullahe ve etiur resul, fe in tevelleytum fe innema ala resulinel belagul mubin.
  14. Allahu la ilahe illa huve, ve alallahi fel yetevekkelil mu’minun.
  15. Ya eyhuhellezine amenu inne min ezvacikum ve evladikum aduvven lekum fahzeruhum, ve in ta’fu ve tasfehu ve tagfiru fe innallahe gafurun rahim.
  16. İnnema emvalukum ve evladukum fitneh, vallahu indehu ecrun azim.
  17. Fettekullahe mesteta’tum vesmeu ve etiu ve enfiku hayren li enfusikum, ve men yuka şuhha nefsihi fe ulaike humul muflihun.
  18. İn tukridullahe kardan hasenen yudaıfhu lekum ve yagfir lekum, vallahu şekurun halim.
  19. Alimul gaybi veş şehadetil azizul hakim.

Tegabun Suresi Türkçe Meali Oku

Tegabun Suresi Türkçe Meali okumak için lütfen sayfayı aşağı kaydırın.

    Tegabun Suresi Türkçe Meali 1. Sayfa

    Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.

  1. Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ı tesbih eder. Mülk O’nun, hamd O’nun ve O, herşeye kadirdir.
  2. O’dur sizi yaratan, öyle iken kiminiz mümin kiminiz de kafirdir. Allah ise ne yaparsanız görür.
  3. Gökleri ve yeri hak ile yarattı, sizi şekillendirdi. Şekillerinizi de güzel yaptı. Sonunda gidiş de O’nadır.
  4. Göklerde ve yerde ne varsa bilir ve her neyi saklar ve her neyi açıklarsanız hepsini bilir. Allah bütün sinelerin özünü bilir.
  5. Bundan önce küfredenlerin haberi gelmedi mi size? Ki, yaptıklarının vebalini tattılar, ayrıca onlara acı bir azap da var.
  6. Çünkü onlara peygamberleri apaçık mucizelerle geliyorlardı da onlar: “Bizi bir insan mı yola getirecek?” deyip küfretmişler ve aksine gitmişlerdi. Allah da muhtaç olmadığını gösterdi. Öyle ya; Allah zengindir, her türlü övgüye layıktır.
  7. Küfredenler asla diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. De ki: “Hayır, Rabbim hakkı için mutlaka diriltileceksiniz, sonra da kesinlikle yaptıklarınız size anlatılacak ve o Allah’a göre kolaydır.
  8. Onun için siz, Allah’a, Resulüne ve indirdiğimiz nura (Kur’an’a) iman edin! Allah, ne yaparsanız haberdardır.
  9. Sizi o dernek gününe dereceği (toplanma günü için toplayacağı gün var ya), işte o gün teğabün (kar ve zarar) günüdür, her kim Allah’a iman eder de yaraşıklı iş yaparsa, Allah onun kabahatlarını örter ve onu içinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan cennetlere koyar. İşte büyük kurtuluş odur.
  10. Tegabun Suresi Türkçe Meali 2. Sayfa

  11. Küfredip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliklerdir, orada ebedi kalacaklardır. Orası ne kötü varılacak yerdir.
  12. Allah’ın izni olmadan hiçbir musibet başa gelmez, her kim de Allah’a iman ederse, O, onun kalbine hidayet verir. Allah herşeyi bilir.
  13. İman edin de Allah’a itaat edin, peygambere de itaat edin. Eğer aksine giderseniz bilin ki Resulümüzün görevi açık bir tebliğden ibarettir.
  14. Allah’tan başka tanrı yoktur. Onun için müminler yalnız Allah’a dayansınlar!
  15. Ey iman edenler, haberiniz olsun ki, eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olan vardır, o halde onlardan sakının! Ne var ki, affeder, kusurlarına bakmaz, örterseniz, şüphe yok ki, Allah, çok bağışlayandır, merhamet edendir.
  16. Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız bir fitne (imtihan)dır. Büyük mükafat ise Allah katındadır.
  17. Onun için gücünüz yettiği kadar Allah’tan korkun, dinleyin, itaat edin ve harcayın, kendiniz için hayır yapın. Her kim de nefsinin hırsından korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
  18. Eğer Allah’a bir güzel borç sunarsanız onu sizin için katlayıverir ve sizi bağışlar. Allah, çok mükafat verendir, cezalandırmada acele etmeyendir.
  19. Görünmeyeni de görüneni de bilir, güçlüdür, hikmet sahibidir!

Tegabun Suresi Türkçe Meali Dinle

Tegabun Suresi Türkçe Meali Dinle, Tegabun Suresi Prof. Dr. Hamdi DÖNDÜREN’in Türkçe Mealini, Ahmet DENİZ’den dinlemek için lütfen Play ▶️ butonuna basın.

Tegabun Suresi Konusu

Tegabun Suresi konusu, Bütün insanları Allah yaratmış olduğu halde bu hakikati inkâr edenlere de O’na iman edenlere de –dünya hayatının var ediliş hikmetinin gereği olarak– imkân ve fırsat verildiği belirtilmekte; sorumluluk sahibi bir varlık olarak insan, evrenin yaratılış hikmeti ve kendi özellikleri üzerinde düşünmeye çağırılmakta, ifadenin tabii akışı içinde İslâm inancının temel unsurları üzerinde durulmaktadır. Sûrenin son bölümünde, Allah’a karşı kulluk görevini yerine getirmekten alıkoyabilecek faktörlerle örülü dünya hayatında hem bu vecîbenin düzgün ifası hem de beşerî ilişkilerin sağlıklı yürütülebilmesi için bazı altın öğütler verilmektedir.

Tegabun Suresi Nuzül

Mushaftaki sıralamada altmış dördüncü, iniş sırasına göre yüz sekizinci sûredir. Tahrîm sûresinden sonra, Saf sûresinden önce Medine’de nâzil olmuştur.

Tegabun Suresi Fazileti

Tegabun Suresi fazileti,

Tegabun Suresi Hakkında Sıkça Sorulan Sorular

Tegabun Suresi Kur’an-ı Kerim’de kaçıncı sayfadadır?

Tegabun Suresi, Kur’an-ı Kerim’de 555. sayfada başlar, 556. sayfada biter.

Tegabun Suresi kaç ayettir?

Tegabun Suresi, 18 ayetten oluşur.

Tegabun Suresi hangi cüzde yer alır?

Tegabun Suresi, Kur’an-ı Kerim’de 28. cüzde yer alır.

Tegabun Suresi kaç sayfadır?

Tegabun Suresi, Kur’an-ı Kerim’de toplam 2 sayfa içinde yer alır.

Tegabun Suresi Tefsiri

Kur’an Yolu Tefsiri kitabından Tegabun Suresi Tefsiri aşağıdadır.

Tegabun Suresi 1. Ayet Tefsiri

Evrendeki bütün varlıklar mülk ve hükümranlığın mutlak sahibi ve her türlü hamde lâyık olan Allah’ı tesbih edip dururken, insanların bir kısmı –kendilerinin de O’nun yaratma sıfatının eseri olduğunu bilmezden gelerek– Allah’ı inkâr etmektedir. Tesbih kavramı, “bütün varlıkların ilâhî yasalara zorunlu olarak boyun eğmeleri” anlamını da içerdiğine göre esasen Allah’ı inkâr edenler de –kendileri fark etmeseler bile– bu genel tesbihe katılmaktadırlar (bk. İsrâ 17/44). Fakat yüce Allah, akıl ve muhâkeme yeteneği, irade gücü ve tercih imkânı bahşettiği insanın iradî tesbihi olan imana ve onun icaplarına göre davranmaya ayrı bir değer atfetmektedir. İşte bu âyetlerde insanoğlu, inkâr edebilmesinin dahi gerçekte ilâhî güç ve takdirin bir sonucu olduğu ama bu konuda kendisine tercih yetkisi verilmiş olmasından ötürü bunun sorumluluğundan kurtulamayacağı hatırlatılarak, varlık sebebi üzerinde düşünmeye ve hayatını anlamlandırmaya çağırılmaktadır. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 370

Tegabun Suresi 2-5. Ayet Tefsiri

İlk âyet genel olarak felsefenin, özel olarak da kelâm ilminin temel problemlerinden olan Allah’ın egemen iradesi karşısında insan iradesinin değeri ve insanın sorumluluğunun felsefî temeli konusuna ışık tutan bir anlatım inceliği taşımaktadır. Çünkü “Allah kiminizi kâfir kiminizi mümin olarak yarattı” tarzında bir ifade kullanılmayıp “Sizi yaratan O’dur. Ama kiminiz inkâr, kiminiz iman ediyor” buyurularak, bir taraftan inkâr ve iman realitesinin ilâhî güç ve iradeden bağımsız olmadığı, diğer yandan da her bir ferdin cebir altında değil, kendine verilen irade gücüyle yaptığı tercih sonucunda kâfir veya mümin olduğu belirtilmektedir. Her hâlükârda sonucun Allah Teâlâ’nın ilmi dışında kalamayacağını hatırlatan âyetin son cümlesinde, “Allah yapıp ettiklerinizi görmektedir” şeklinde bir ifade kullanılarak özellikle insanın hür iradesiyle yaptıklarına dikkat çekilmesi de bu mânayı destekler niteliktedir (“kesb” kavramı ve bu konudaki kelâm tartışmaları için bk. Bakara 2/7, 286).Kendi varlık sebebini ve dünya hayatının anlamını sağlıklı biçimde değerlendirebilmesi için 3. âyette insan, göklerin ve yerin hikmetli yaratılışı yani kâinattaki muhteşem düzen üzerinde ve hemen bunun yanında kendi yaratılışındaki seçkin özellikler hakkında düşünmeye, her şeyden önce bu âlemi var kılan irade ve kudretin ihtişamını kavramaya yönlendirilmektedir (Allah’ın “musavvir” isminin anlamı için bk. Haşr 59/24; insanın yaratılışındaki seçkinlik hakkında bk. İsrâ 17/70; Tîn 95/4). Bu sûretle Allah Teâlâ’nın kudret sıfatını, yarattıklarındaki eserleriyle gözlemleyip kabul etmenin yanında 4. âyette O’nun ilminin kuşatıcılığına, kalbin derinliklerinde saklandığı sanılan şeylerin dahi bu bilmenin dışında kalamayacağına dikkat çekilerek bu defa insan, hem Allah’ın ilim sıfatının kuşatıcılığını kavramaya hem kendi yapıp ettiklerinin de O’nun ilminin dışında kalmadığını bilerek sorumluluk fikri üzerinde yoğunlaşmaya çağırılmaktadır. 5. âyette ise tarihe yapılan bir gönderme ile sorumluluk bilinci içinde hareket etmemenin sonuçları üzerinde düşünme fırsatı verilmektedir. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 370-371

Tegabun Suresi 6-10. Ayet Tefsiri

Böylece ilk beş âyette veciz bir anlatımla Allah-evren-insan arasındaki ontolojik ve ahlâkî bağı doğru bir şekilde kurabilmeyi sağlayacak ufuklar açılarak önce İslâm inançları teorisinin üç temel konusundan birincisini oluşturan ulûhiyyet (Allah’ın varlığı ve sıfatları) konusunun altı çizilmiştir. 6-10. âyetlerde ise diğer ikisi yani nübüvvet (peygamberlik, vahiy) ve âhiret konuları üzerinde durulmaktadır. 6 ve 7. âyetlerde peygamberleri, onların bildirdiklerini ve özellikle öldükten sonra diriltilme gerçeğini inkâr etmenin inkârcılara bir şey kazandırmadığı, Cenâb-ı Allah’a da bir şey kaybettirmediği, ama bir süre sonra onların bütün bu yaptıklarını bir bir önlerinde görecekleri ifade edilmekte; buna bağlı olarak 8. âyette Kur’an’ın muhatapları Allah’a, peygamberine ve O’nun indirdiği ışığa (Kur’an’a) iman etmeye çağrılmaktadır. 9. âyette haşir gününde gerçek anlamda kâr ve zararın ortaya çıkacağına değinilmekte ve iman edip erdemli davranışlarla ömrünü iyi değerlendirenlerin âhirette kavuşacakları mükâfat hatırlatılmaktadır. 10. âyette ise inkâr eden ve Allah’ın âyetlerini yalan sayanların acı âkıbetini gösteren bir uyarı yapılmaktadır. İnkârcıların peygamberlerin çağrısını kabul etmemekte haklı olduklarını ispat için sık sık kullandıkları argüman 6. âyette, “Bir beşer mi bizi doğru yola çıkaracak!” şeklinde özetlenmiş olup birçok âyette bu delilin çürüklüğü ortaya konmuştur (meselâ bk. İbrâhim 14/10-11; Kehf 18/110; Mü’minûn 23/24, 33; Furkan 25/7). Bu âyetin “Allah da muhtaç olmadığını gösterdi” şeklinde çevrilen kısmı, “Onların imanına ve kulluğuna muhtaç olmadı, muhtaç olmadığını gösterdi”, “Gücü yettiği halde onları imana zorlamadı” ve “Ortaya koyduğu açık ve kesin kanıtlarla yetinmek ve onları zorlamamak suretiyle kemalini gösterdi” gibi mânalarla açıklanmıştır (Zemahşerî, IV, 105; Şevkânî, V, 271). Müfessirlerin genel kanaatine göre 8. âyetin “İndirdiğimiz o ışığa iman edin” diye çevrilen cümlesinde geçen “nûr” kelimesinden maksat Kur’ân-ı Kerîm ve onun içeriğidir (Taberî, XXVIII, 121; İbn Atıyye, V, 319). 9. âyette geçen yevmü’t-tegåbün tamlaması “kayıp ve kazancın ortaya çıkacağı gün” şeklinde tercüme edilmiş olup buradaki tegåbün kelimesi hakkında geniş açıklamalar yapılmıştır. Bu kelimenin kökü olan gabn (gabn, gaben) masdarı sözlükte “gizlemek, unutmak, hata etmek, zayıf olmak ve aldatmak” gibi mânalara gelir. Fıkıh terimi olarak gabin de, iki tarafa borç yükleyen akidlerde edimler arasındaki dengesizliği, özellikle satım sözleşmesinde satım parasıyla satılan malın piyasa değeri arasında belirgin bir fark bulunmasını ifade eder. Tegåbün kelimesi Arapça’da genellikle iki veya daha fazla kişinin karşılıklı fiillerini anlatmak için kullanılan “tefâül” kalıbındadır. Bu sebeple daha çok “birbirini aldatmak” yahut “hem aldanmak hem aldatmak” mânalarıyla açıklanmıştır. İbn Atıyye ise burada bu kalıbın karşılıklı bir durumu değil, –“tevazu” kelimesinde olduğu üzere– fiilin konusundaki çokluğu ve yoğunluğu belirtmek için kullanıldığı kanaatindedir. Birçok müfessir –“doğruya karşılık sapkınlığı satın alanlar” şeklindeki (Bakara 2/16) tasvirden de yararlanarak– burada inkârcı ve münafıkların imanı küfür ile, âhireti de dünya ile değişmelerindeki yanlışlık ve aldanmaya bir telmih bulunduğu yorumunu yapmıştır. Bazılarına göre bu kelimeyle, hesap gününde eşyanın dünyadaki miktar ve değerinden farklı görüneceği anlatılmaktadır. Başka bir yoruma göre burada kastedilen şudur: Bazılarının “Allah’a verdikleri sözü düşük bir bedelle satmaları”, “Allah’ın müminlerden canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın alması” (Tevbe 9/111) gibi Kur’an’da mânevî anlamda alışveriş lafzının kullanıldığı durumların gerçek kârlılık yönü yani kimin kazanıp kimin kaybettiği o gün ortaya çıkacaktır (başka yorumlarla birlikte bk. İbn Atıyye, V, 319; Râzî, XXX, 24-25; Elmalılı, VII, 5028-5030). Bu izahları ve bağlamı dikkate alarak, anılan tamlamayı “kayıp ve kazancın ortaya çıkacağı gün” şeklinde çevirdik. Kaynak :

Tegabun Suresi 11-13. Ayet Tefsiri

Kullarına çok merhametli olduğuna inanılan Tanrı’nın kötülüklere niçin izin verdiği hususu, din felsefesinde genellikle kötülük problemi veya teodise (Tanrı’nın âdilliği problemi) başlığı altında geniş biçimde tahlil edilmiş ve tartışılmış bir konudur. Genel olarak hayrın ve şerrin var edilmesinin hikmetleri konusu bir yana, başa gelen her musibetin Allah’ın izniyle olması ifadesini Kur’an ve Sünnet’teki ilke ve bilgilere göre şöyle açıklamak uygun olur: Cenâb-ı Hak kullarına zulmetmez; dolayısıyla “kulların kendi fiilleri sebebiyle hak ettikleri bir karşılık” anlamındaki musibetin bu açıdan izahında zorluk bulunmamaktadır. Kusuru ve günahı olmadığı halde bazı kullara verilen sıkıntı ve felâketler ise kişinin ebedî mutluluğuna zarar veren yani gerçek mânada kötü ve insanın kendi fiili yüzünden başına gelen musibet olarak değerlendirilmez (bk. Şûrâ 42/30). Öyle görünüyor ki 11. âyette, insanların sorumluluğu bakımından musibetlerin değerlendirilmesi değil, Tanrı inancına ilişkin yaygın bir yanlışlığın düzeltilmesi amaçlanmaktadır. Önceki âyetlerin iman esaslarıyla ilgili olması, bu âyetin devamındaki ve müteakip iki âyetteki ifadeler de bunu destekler niteliktedir. Birçok bâtıl dinin yanı sıra ilâhî dinin mensupları arasında türemiş bazı sapkın mezheplerde, “iyi” ve “kötü” iki ayrı tanrı arasında bölüştürülerek şirk (Allah’a ortak koşma) telakkisine güya meşruiyet kazandırılmaya, masum bir çehre verilmeye çalışılmıştır. Bazı ilâhî dinlerin mensupları da zaman zaman, Allah’a kötülük yakıştırmama gibi ileri derecede bir duyarlılıkla, şerrin O’nun tarafından yaratılmış olamayacağı tarzında bir inanca kaymışlardır. Oysa Allah’ın fiilleri ve sıfatları insanların kendi isteklerine ve münasip görmelerine göre biçimlendirilebilecek bir konu değildir; kulun görevi O’nu kendisinin bildirdiğine göre tanıyıp O’nun istediği şekilde kulluk etmektir (ayrıca bk. Hac 22/11; Furkån 25/43; Câsiye 45/23). Doğru ve sağlam İslâm inancına göre bütün varlık ve olayların yegâne yaratıcısı Allah Teâlâ’dır; Allah, irade gücü verdiği, hem iyilik hem kötülük işlemeye müsait yarattığı şuurlu varlıklara kötüyü tercih etmemelerini buyurmuş ama –dünya hayatının imtihan alanı olması sebebiyle– kötülüğü istediklerinde ve işlemeye koyulduklarında bu eylemlerin yine kendisinin yaratma düzeni içinde varlık kazanacağını, sorumluluğunun da onlara ait olacağını bildirmiştir. Bu düzen içinde şeytanın kötülüğü teşvik görevini üstlendiği ama asla ona fiillerin yaratıcısı olarak bakılmaması gerektiği de hatırlatılmıştır. Bu sebeple İslâm akaidinde, “hayrın da şerrin de Allah’tan olduğuna yani O’nun mutlak irade ve kudretinden bağımsız olmadığına, onun bilgisi dışında kalamayacağına, ancak Allah’ın kulları için yalnız hayra razı olduğuna, kulun başına gerçek mânada (ebedî mutluluğuna zarar veren) bir kötülük gelmişse bunun kendi yanlış davranışından kaynaklandığına” inanmak esastır. Ayrıca samimi bir mümin, kendi kusuru sebebiyle olmadan başına gelen felâket ve sıkıntıların da imtihanla ilgili olduğuna ve sabırla karşıladığında ecir alacağına inanır. Dolayısıyla bu inancın dayanaklarından biri olan 11. âyet, ayrıca müminler için önemli bir teselli kaynağı oluşturmaktadır. Nitekim bu inancın ruh sağlığı üzerindeki olumlu etkileri modern psikolojide kanıtlanmış olup, bu husus Hz. Peygamber’in şu hadisinde de veciz bir şekilde özetlenmiştir: “Müminin durumu ilginçtir: Allah’ın her hükmü onun iyiliğinedir; çünkü başına bir sıkıntı gelip sabretse bu onun hayrınadır, sevindirici bir şey meydana gelip şükretse bu da onun hayrınadır. Bu, yalnız mümine has bir özelliktir” (Müslim, “Zühd”, 64; Dârimî, “Rikåk”, 61; ayrıca bk. Nisâ 4/79; Hadîd 57/22). Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 374-376

Tegabun Suresi 14-18. Ayet Tefsiri

Doğasına dünya sevgisi yerleştirilmiş olan (bk. Âl-i İmrân 3/14) insanın buradaki sınavda başarılı olabilmesi için önemli bir ölçü verilmektedir: Allah’a kul olma bilincini daima zinde tutmaya çalışmak, her davranışında dünya hayatının icapları ile âhiret mutluluğunu dengeleyen bir itidal çizgisi tutturmak, bunu başarabilmek için de özverili davranmayı içine sindirmek.14. âyetteki anlatım ve uyarıya göre en güçlü sevgi bağlarıyla birbirine bağlı olan insanlar bile –bunlar öncelikle eşler, ebeveyn ve çocuklar da olsa– her zaman amaç birliği içinde olmayabilirler ve mümin bir kişi bu yakınlarından dahi –kasdî olsun olmasın– âhiret mutluluğunu zedeleyecek zararlar görebilir, öneriler ve teşvikler alabilir. 15. âyetin tasvirine göre de kişinin sahip olduğu bütün maddî mânevî imkânlar ve bunlara duyulan bağlılık hissi, onun sınanması için var edilmiştir. Yine bu âyette belirtildiği üzere erişilmesi için çaba harcanmaya değer gerçek mutluluk Allah katında olandır ve 16. âyete göre buna erişebilmenin yolu da Allah’a kul olma bilincini sürekli korumak için olanca çabayı harcamak, dinin bildirimlerine kulak vermek ve onlara uymayı ilke edinmektir. Fakat insanın, çoğu zaman doğasındaki bayağı eğilimlerinin kendisini çekmeye çalıştığı yer ile konumuz olan âyetlerdeki bildirimlere göre olması gerektiği yer arasında bulunmanın gerginliğini yaşadığı da muhakkaktır. İşte bu âyetler bu noktada insanın yolunu şöyle aydınlatmaktadır: İmtihan alanından kaçmaya çalışmak çözüm değildir; yapılacak şey olabildiğince tehlikelere karşı bilinçli ve hazırlıklı olmak, bu geçici hayattan vazgeçmeden, hatta bu hayatı bir imkân ve üretim alanı olarak kabul edip ebedî hayat için çalışmak. Bunda başarılı olabilmenin temel şartı ise kısaca özverili davranma alışkanlığı kazanabilmektir. Özveriyi de iki grupta toplamak mümkündür. Birincisi –14. âyette belirtildiği üzere– başkalarına karşı beslediğimiz olumsuz duygulardan vazgeçebilmek, affedebilmek, hoşgörülü ve bağışlayıcı olabilmektir. İkincisi de sahip olduğumuz dünyevî nimet ve imkânlara duyduğumuz aşırı tutkuları dizginleyebilmektir. Bu, 16. âyetin son cümlesinde “nefsine tutsak olmaktan korunma” şeklinde özetlenmiş; ayrıca 16 ve 17. âyetlerde, –aslında aynı zamanda kendi iyiliğimize olmak üzere– “başkaları için harcama yapmak ve Allah’a güzel borç vermek” şeklinde açıklanmıştır (15. âyette geçen ve “imtihan” diye çevrilen fitne kavramının Kur’an’daki kullanımları hakkında bk. Bakara 2/191-192; 16. âyette geçen “şuhh” kelimesi hakkında bk. Haşr 59/9; 17. âyette “Allah’a güzel bir borç verme” anlamıyla çevrilen ifadeden hareketle geliştirilen “karz-ı hasen” terimi hakkında bilgi için bk. Bakara 2/245).14. âyetin nüzûl sebebi olarak bazı kaynaklarda yer alan şu rivayetlerden ilki âyetin başlangıç kısmının, diğer ikisi de son kısmının anlaşılmasına ışık tutmaktadır: a) Avf b. Mâlik el-Eşcaî Resûlullah ile birlikte savaşa gitmek istemişti. Çoluk çocuğu toplanıp onun ayrılığına dayanamayacaklarını söylediler, ağlayıp sızladılar ve sonunda onu bu kararından vazgeçirdiler. Ama Avf daha sonra bundan dolayı çok pişman oldu. b) Mekke’de müslüman olanlar hicret etmek isteyip çoluk çocukları buna razı olmayınca, “Şayet Allah beni hicret yurdunda sizinle bir araya getirirse görün bakın size neler edeceğim!” diye söylenir, yeminler ederlerdi (Taberî, XXVIII, 124-125). c) Bazı Mekkeliler müslüman olmuş ve Medine’ye hicrete karar vermişlerdi. Aileleri buna karşı çıktı. Fakat bir süre sonra onları dinlemeyip Medine’ye geldiler. Daha önce müslüman olanların dinî konularda epeyce mesafe katetmiş ve yetişmiş olduklarını görünce, buraya gelmelerine karşı çıkan eş ve çocuklarına kızdılar ve onları cezalandırmayı düşündüler (Tirmizî, “Tefsîr”, 64). Âyetin “düşman olanlar vardır” şeklinde çevrilen ifadesinden de anlaşılacağı üzere burada aile fertleri arasında daima böyle bir durum bulunduğu gibi bir mâna çıkarılmaması için “bazı” anlamı taşıyan bir edat kullanılmıştır; ancak âyet metninde “vardır” şeklindeki vurgunun başa getirilmesi bu tür durumlarda duyarlı olunması için yapılan uyarıyı pekiştirmektedir (İbn Âşûr, XXVIII, 284).16. âyetin “Gücünüz yettiğince Allah’a saygısızlıktan sakının” diye çevrilen kısmıyla Âl-i İmrân sûresinin 102. âyetinin “Allah’a karşı gereği gibi saygılı olun” anlamına gelen kısmının neshedilmiş olduğu ileri sürülürse de, her iki ifadenin kendi bağlamındaki anlamını korumasına bir engel bulunmamaktadır; nitekim Nehhâs gibi âlimler bu yönde ikna edici açıklamalar yapmışlardır (bk. İbn Atıyye, V, 321).Evrendeki her şeyin Allah’ı tesbih ettiğine dikkat çekerek başlayan sûre, O’nun duyular ve akılla idrak edilemeyeni de edileni de bildiğini, çok güçlü ve hikmet sahibi olduğunu hatırlatarak sona ermektedir. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 376-378

Tegabun Suresi Hakkında

Âlimlerin çoğunluğuna göre Medine’de -muhtemelen ilk yıllarda- nâzil olmuştur. Adını dokuzuncu âyette geçen “tegābün” (aldanmak/aldatmak) kelimesinden alır. Âyet sayısı on sekiz olup fâsılası “د، ر، م، ن” harfleridir. Tegābün sûresi, Allah’ı yüceltme (tesbih) ifadesiyle başlayan beş sûrenin (müsebbihât) mushaf tertibine göre sonuncusudur. Sûre Allah’ın varlığını ve peygamberleri vasıtasıyla O’na bağlanmayı, âhiret âlemini ve buna hazırlanma aracı olan dünya hayatını iç içe konular halinde ihtiva eder. Bu muhtevayı üç bölüm halinde özetlemek mümkündür. Birinci bölüm evrendeki her varlığın Allah’ın yüceliğine tanıklık ettiği, hâkimiyet ve övgülerin O’na mahsus olduğu ve O’nun her şeye güç yetirdiğinin ifade edilmesiyle başlar. Ardından Allah’ın evreni ve bunun içinde insanı en güzel biçimde yarattığı, evrendeki her şeye, insanların düşüncelerinde bulunanlar dahil gizledikleri ve açıkladıkları hususlara vâkıf olduğu belirtilir. Geçmiş dönemlerde doğru yolu gösteren peygamberler gönderildiği halde küfür ve inkâr yoluna sapanların acıklı bir âkıbete mâruz kaldıkları ve Kur’an’ın muhataplarının bu ibret verici olaylardan haberdar oldukları bildirilir (âyet: 1-6). Diğer bazı âyetlerde Allah’a, resulüne ve “nur” diye anılan Kur’an’a iman etmenin lüzumu, kendisine gönülden bağlananlara Allah’ın daima yol göstereceği, Allah’a ve resulüne itaat etmenin ve O’na güvenip dayanmanın gereği vurgulanır (âyet: 8, 11-13).

Sûrenin ikinci bölümü âhirete dairdir. Kâfirlerin ebedî hayatı inkâr ettikleri, ancak bunun mutlaka gerçekleşeceği ve dünyada sergilenen davranışların karşılıklarının verileceği ifade edilir. Sûrenin dokuzuncu âyetinde bütün insanların bir araya getirileceği kıyamet günü “tegābün günü” diye nitelendirilir. “Alışverişte birbirini aldatmak” mânasına gelen tegābün kelimesi, rızasını ve cenneti kazanmak için kendilerini Allah’a adayanlarla bunun aksine hareket edenlerin nihaî gerçeği görmeleri ve inananlarla inanmayanların dünyadaki iddiaları bakımından inkârcıların aldanmış durumuna düşmeleri şeklinde yorumlanmıştır (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ġbn” md.; Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, VII, 28). Sûrede ayrıca iman edip sâlih amel işleyenlerin cennette, inkâr ve yalanlama yolunu tutanların cehennemde ebedî kalacağı belirtilir (âyet: 7, 9-10).

Sûrenin son bölümünde müminlere hitap edilerek âhiret âleminin mutluluğu için dünya hayatında dengeli ve erdemli davranmaları gerektiğine dikkat çekilir. Bu arada Allah’ın lutfettiği nimetlerden sayılan eş, evlât ve malın mümin için bir imtihan vesilesi (fitne) olduğu ve ebedî saadeti engellemesi halinde düşman konumunda bulunacağı vurgulanır. Rivayete göre bazı sahâbîler, Kureyş ileri gelenlerinin din üzerindeki ağır baskıları neticesinde Medine’ye hicret etmek istemiş, fakat Mekke’de kalan malları ve aile fertleri yüzünden vazgeçmişlerdi. Daha sonra Medine’ye gidip önceden hicret edenlerin kavuştuğu gönül ferahlığını görünce yaptıklarına pişman olmuş, hatta hicretlerini engelleyen aile fertlerini cezalandırmak istemişlerdi. Bu sırada nâzil olan âyet yukarıdaki hususa temas etmekle birlikte cezalandırma yoluna gidilmemesini tavsiye etmiştir (Tirmizî, “Tefsîr”, 64; Taberî, XXVIII, 158-161; Vâhidî, s. 341). Sûre Allah’a karşı saygılı olmayı, Allah’a ve resulüne uymayı, nefsin telkin edeceği cimrilikten kurtulup Allah rızası için harcama yapmayı emreden âyetlerle sona ermektedir (âyet: 14-18).

Tegābün sûresinde kâfirlerin asıl probleminin âhireti inkâr etmek olduğu hususuna dikkat çekildikten sonra müminlerin hem kendi iç muhasebeleri hem de aile fertleri ve müslüman toplumla münasebetleri açısından uyum ve yardımlaşma esasına uymalarının gereği dile getirilmiştir. Sûrede ayrıca esmâ-i hüsnâdan on iki isim yer almakta, bunların bir kısmı zât-ı ilâhiyyenin kudret ve azametini ifade ederken diğerleri O’nun bağışlayıcı ve merhamet edici yönünü beyan etmektedir. Tegābün sûresinin Resûlullah’ın diğer peygamberlere üstünlüğüne vesile olan sûrelerden (mufassal) olduğu, Hz. Peygamber’in gece yatmadan önce bununla birlikte diğer beş sûreyi (müsebbihât) okuduğu ve bunların içinde 1000 âyetten daha hayırlı bir âyetin bulunduğunu söylediği rivayet edilmektedir (Müsned, IV, 128; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 97; Tirmizî, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 21; İbrâhim Ali es-Seyyid Ali Îsâ, s. 324-325, 331). Doğan her çocuğun başının tepesinde Tegābün sûresinden beş âyetin yazılı olduğuna dair hadis İbn Kesîr tarafından “ileri derecede zayıf ve itibar edilmez” şeklinde değerlendirilmiştir (Tefsîrü’l-Ķurǿâni’l-Ǿažîm, VII, 26). Bazı tefsir kitaplarında yer alan, “Tegābün sûresini okuyan kimse ansızın ölmekten kurtulur” meâlindeki hadisin (Zemahşerî, VI, 137; Beyzâvî, IV, 286) mevzû olduğu kabul edilmiştir (Zemahşerî [neşredenin notu], I, 684-685; Trablusî, II, 723).

BİBLİYOGRAFYA:

Lisânü’l-ǾArab, “ġbn” md.; Müsned, IV, 128; Taberî, CâmiǾu’l-beyân (nşr. Sıdkī Cemîl el-Attâr), Beyrut 1415/1995, XXVIII, 158-161; Vâhidî, Esbâbü’n-nüzûl (nşr. Eymen Sâlih Şa‘bân), Kahire 1424/2003, s. 341; Zemahşerî, el-Keşşâf (nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd v.dğr.), Riyad 1418/1998, I, 684-685; VI, 137; Beyzâvî, Envârü’t-tenzîl, Beyrut 1410/1990, IV, 286; Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ķurǿâni’l-Ǿažîm, Beyrut 1385/1966, VII, 26, 28; Muhammed et-Trablusî, el-Keşfü’l-ilâhî Ǿan şedîdi’ż-żaǾf ve’l-mevżûǾ ve’l-vâhî (nşr. M. Mahmûd Ahmed Bekkâr), Mekke 1408/1987, II, 723; İbrâhim Ali es-Seyyid Ali Îsâ, el-Eĥâdîŝ ve’l-âŝârü’l-vâride fî feżâǿili süveri’l-Ķurǿâni’l-Kerîm, Kahire 1421/2001, s. 324-325, 331; Seyyid Muhammed Hüseynî – Mahbûbe Müezzin, “Sûre-i Teġābün”, DMT, IX, 393.

Bekir Topaloğlu


Bu sayfayı sevdiklerinle paylaşarak bize destek olmak ister misin?

TwetlePaylaşPinterestRedditTumblrLinkedin

Tegabun Suresi ile ilgili yorum yap




Creative Commons Lisansı
Bu eser Creative Commons Atıf-AynıLisanslaPaylaş 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır. Suresi.com.tr - 2020